Gaflet: Asra yemin olsun ki insanlar, hüsrandadır’’ Bu sûre Rabbimizin bizleri uyardığı çok ehemmiyetli bir sûredir.
Bu sûre, çoğumuzun ezberinde olan ve sürekli hafızalarımızda okuduğumuz (veya okuyup ta geçtiğimiz dersek daha gerçekçi oluruz) bir sûredir. Ama bu sûre üzerinde düşündük mü acaba bizler hiç?
Nefsini şeytanın esaretinden bir türlü kurtaramayan insanoğlu, ne yazık ki Rabbimizin diğer ayetleri gibi, bu ayetleri de, okuyup geçiyor. Peki Rabbimiz burada bize ne diyor acaba?
Gelin kafamızdaki tüm dünyevi telaşeleri bir an olsun bir taraf bırakıp, nefsimizin dizginlerini bir anlık da olsa Rahman’ın eline vererek (her ne kadar zor olsa da Rabbimizden yardım isteyerek) bu ulvi ayetleri bir mütalaa edelim.
Evet şimdi kendimizi bu moda aldıysak, bu ayetleri bir daha okuyalım. ‘’Asra yemin olsun ki insanlar hüsrandadır’’ şimdi tüylerimizin ürperdiğini, bütün vücudumuzun titrediğini ve bu ayetler karşısında azda olsa sarsıldığımızı, umarım hissetmişizdir. Çünkü Rabbimiz bize hüsranda olduğumuzu öyle bir söylüyor ki, yemin ediyor. Yani işin ehemmiyetini bize kavratmak için sadece hüsrandasınız demeyip, ‘’yemin olsun ki hüsrandasınız’’ diyor.
Peki nasıl hüsrandayız veya Rabbimiz hüsran derken neyi kastediyor acaba? Bunu ise sûrenin devamında bize anlatıyor;
‘’Ancak iman edenler, salih amel işleyenler, birbirine hakkı ve sabrı tavsiye edenler bunun dışındadır.’’
Evet, işte hüsrandan kurtulmanın yolunu, Rabbimiz bize gösteriyor. İman, amel, tebliğ ve direnme(sabır). Kur’an, o kadar muazzam bir kitap ki, tabiri caizse bizim hastalığımızı teşhis etmekle kalmayıp, tedavisi için bir nevi ilaçta yazıyor.
Kur’an’ı bizler, aslında insanın kullanma kılavuzu olarak tabir etsek yanılmış olmayız sanırım. Allah(cc), bizleri yaratmış, yaratmakla kalmayıp bizlerin dünyadan istifade edeceğimiz her şeyi, bize ücretsiz olarak vermiş. Ama bununla da yetinmemiş, bizlerin tabiri caizse kullanma kılavuzumuzu da yanında vermiş. Hatta bu kılavuzları bizlere açıklayacak peygamberler imamlar, veliler de göndermiştir. Buna rağmen bizler, çoğu zaman nankörlük edip ‘’Allah niye bana da şunu vermiyor? Şundan benimde olsun’’ gibi serzenişlerde bulunuyoruz. Asr sûresine dikkatlice bakınca Allah (cc), bizim şu anki durumumuzu ve bu durumdan kurtulmanın yolunu göstermiş.
Şimdi vicdanen düşünelim. Rabbim bu kadar (sınırsız) verdiği nimetlerle yetinmemiş ve bunları nasıl kullanacağımızı da göstermiş. İnsan, bütün bunlar karşısında şunu söylemekten kendini alamıyor; ‘’Allah daha ne yapsın?’’
Peki bunca nimet karşısında biz ne yapıyoruz? Bunu da Allah (cc) bize söylüyor:
Hüsran-itaatsizlik-bencillik-münafıklık-Allah’a şirk koşmak vs …
Ne diyordu Rabbim; İman, salih amel, Hakkı tavsiye, sabrı tavsiye…
Peki bizler, iman yerine inançsızlık, salih amel yerine boş işler. Hakkı tavsiyeye gelince, maalesef o bizden çok uzak. Sabır hakeza aynısı.
Peki ama bize, bu ilahi ayetleri açıklayanlarda böylemi? Peygamberler, İmamlar…
Hz. Muhammed (s.a.v) değil miydi ki, savaş meydanlarında defalarca yalnız kalmış, ancak yine de boyun eğmemişti. Yine o kutlu insan değil miydi ki, birçok maddi ve manevi işkencelere maruz kalmış, doğduğu yeri terk etmek zorunda kalmış ve bütün bunlar karşısında tek bir adım geri atmamıştı.
Yine bir diğer kutlu insan İmam Hüseyin (as) değil miydi ki;
‘’Dedem Muhammed’in dini benim ölmemle ayakta kalacaksa, öyleyse ey kılıçlar gelin başımı bedenimden ayırın’’ diyen veya ‘’Biz zillete boyun eğmeyiz’’ deyip, o yolda kendini feda eden.
Asrımızda ‘’ Ey Müslümanlar, kıyam edin’’ diye haykıran ve tıpkı Peygamberimiz (s.a.v) gibi sürgün ve işkencelere boyun eğmeyen ve ‘’Şirk ve küfür var oldukça, mücadelede vardır. Mücadele var oldukça bizde varız’’ diyen İmam Humeyni (ra) değil miydi?
Yine asrımızda ‘’ Düşman boşuna zahmete katlanmasın; düşmanın tüm silahları, Kur’an’a dayanan İslam Cumhuriyeti karşısında hiç bir işe yaramaz.’’ Deyip yine bu yolda, emsalsiz zulüm ve işkencelere maruz kalan İmam Ali Hamaney değil miydi?
Demek ki bu ilahi kitapları okuyup da, bu kitapları uygulayan saydıklarımız gibi binler, hatta yüzbinler belki milyonlar vardır…
Bu örneklerde bizler, Allah (cc)’nun uyguladığı iman, salih amel, hakkı tavsiye ve sabrı görüyoruz. Ancak bizler, bu ilahi şahısları örnek almak yerine maalesef çoğu zaman şuursuzca eleştirme
küstahlığında bulunuyoruz. Yani kendimiz iman etmediğimiz gibi, imanın veya islamın havariliğini yapan, hakiki imanı elde edip tüm kâinata meydan okuyan bu yüce zatları eleştiriyoruz.
Evet sonuç olarak yine diyorum ki Rabbim daha ne yapsın? Ve bu kadar gafletimize rağmen hâlen bizlere, şu beyanda bulunuyorsa; ‘’Ancak tövbe edip halini düzelterek gerçeği söyleyenler başka. İşte ben onları bağışlarım. Ben çok merhamet ediciyim. Tövbeleri çokça kabul ederim.’’ Bizim ne yapmamız lazım? Bence bizlerin bir an evvel ve sürekli Rabbimizden af ve mağfiret dilemesi ve O’na hamd etmeyi bir an bile olsa akıldan çıkarmaması gerekir.
Rabbimin bizlere gerçek imanı, ihlası, sabrı, islami bir yaşantıyı nasip edip, islam yolunda bir nefer olmayı bizlere bağışlamasını niyaz ederim. Vesselam…