Genel

Suriye: Oyunun Sonu / Siyonist Ve Emperyalistler Kaybediyor Ama Savaş Devam Ediyor

Kevin Barrett

Suriye savaşı nihayet yavaşlıyor mu? Bu soruya verilecek en iyi cevap, inşallahtır. İyi haber şu ki, Şam’ı hedef alan büyük çaplı ve uzun vadeli rejim değiştirme planı tam olarak başarısızlığa uğradı. 2018’den 2019’a doğru yaklaşırken Suriye hükümeti, sınırlarının büyük kısmının hâkimiyetini yeniden kazanmış oldu. İran, Rusya ve Türkiye’nin öncülüğünde Suriye ile ortaklaşa yürütülen barış süreci, ağır ama istikrarlı bir işleyiş ve tarifi güç bir nihai anlaşmayla, tüm keşmekeşi yaratan istikrarsızlaştırıcı dış güçler ABD, Suud ve İsrail üçlüsünü hayal kırıklığına uğratarak defetti.

19 Aralık’ta ABD Başkanı Donald Trump, Suriye’deki 2.000 kişilik birliğini “hızlı ve tam bir çekilme” ile geri çekeceğini duyurdu. ABD, hem barış sürecinden hem de kendi kendilerine ilan ettikleri yegâne süper güçlüğe ve tek kutuplu dünyanın jandarmalığına kesin bir biçimde son veren savaştan, Suriye’nin geleceğinde hiçbir ciddi etkisi olamayacak şekilde çıkmış oldu. Böyle bir gelişme, sadece birkaç yıl önce hayal bile edilemezdi. Açık bir şeklide ABD imparatorluğu herkesin beklediğinden daha hızlı bir biçimde çöküyor.

Birçok tekfirci “isyancının” para kaynağı Suudi Arabistan, tarihinin en büyük utancı içerisinde, Suriye’den daha önce def edilmişti. Suudi uydusu Da’eş, sistematik olarak yok edildi. (İronik bir biçimde, Suudilere finansal açıdan minnettar olan Trump, Suudi malı Daeş’in yenilgisini çekilmesinin mazereti olarak sunuyor.)

Palyaço Prens Bin Salman, o kadar çok cephede işleri yüzüne gözüne bulaştırdı ki hala bir işinin olması harika! Suudiler genelde İslam’ın kötü reklamı özelde de bir hilafet projesi olarak Daeş ve klonlarına sağladığı destekle, bölgesel yıkım ve korkunun birkaç yılını satın almış oldu. Ancak bu, Suudi sponsorlarına kalıcı bir stratejik avantaj sağlamış olmadı. Bilakis, ehliyetsiz ve küstah Suudi Krallığı’na bölgesel bir karşı cepheyi tahkim etmiş oldu. Bu arada Da’eş kâbusunun tüm dehşetiyle yaşandığı Irak’ta, Bin Salman destekli teröristlerin sızması sonucu Başbakan Sa’d Hariri’nin tutuklandığı ve böylelikle Suudi parası ve etkinliğini kabul etmenin dezavantajlarının müşahede edildiği Lübnan’da, Palyaço Prensin ablukası ve başarısız işgal planının düşman kıldığı Doha’da, aynı şekilde “soykırım bataklığının”, korkunun ve yıkımın en dibine batırılan Yemen’de, Suudi liderliğin tahripkâr ahmaklığının bir tezahürü olarak işledikleri Kaşıkçı cinayeti ve onu örtüş biçimleri kendilerini tüm dünyanın hedef tahtası haline getirdi ve küresel tavrı, Riyad’ın çılgın adamının aleyhine çevirdi.

Her ne kadar Suriye’deki ezici bozgundan zahiren zarar görmemiş olsa da Siyonist İsrail, ABD ve Suudilerle girdikleri bu uzun soluklu koşunun belki de en büyük kaybedenidir. Suriye savaşı her şeyden öte İran İslam Cumhuriyeti’nin yıkılışına hazırlık mahiyetli, Siyonist sponsorlu bir rejim değiştirme operasyonuydu. İsrail’e yön veren ilk neo-conlardan Richard Perle ve Paul Wolfowitz gibi isimlere danışmanlık yapan eski Ulusal Güvenlik Konseyi üyesi Gwenyth Todd, 14 Aralık’ta kendisiyle yaptığım bir röportajda şöyle demişti: Irak işgalinin tek bir baskın nedeni vardı; İran’da rejim değişikliğine hazırlık olarak Irak’ı ABD askerleri ve üsleriyle doldurmak. Hedefteki faydacı İsrail’di, ABD değil.

Suriye’deki savaşın orkestra şefliğini de aynı neo-conlar aynı sebep için yürütmüştü. Bir neo-con operasyon lideri olan Jeffrey Feltman Suriye’de düzmece bir “iç savaş” yaratmak olan neocon-Siyonist plana öncülük etti. Amaç, bir İran müttefiki olan Beşşar Esad’ı, Siyonistlerin uzun rüyası İslami İran’ı alaşağı etme planına yardımcı olacak bir anti-İran rejimiyle yer değiştirmekti. Feltman, eski Suudi ABD büyükelçisi Bender bin Sultan’ı lojistik ve fonlama işleri için görevlendirdi. Başlangıçta, 2008’de Bender 2 milyar doların üzerinde bir para çıkardı. Wikileaks’de yayımlanan Stratfor dosyasına göre bu para iki uçlu bir çatal stratejisine sahipti: Esat muhalifi, görünürde haklı ve şiddet içermeyen “sivil toplum” hareketlerini örgütlemek ve aynı zamanda profesyonel haydutları; bombalama, kundakçılık, keskin nişancılık, suikast… ve elbette kimyasal silahlar ve sahte bayrak operasyonları gibi terör taktikleri üzerine eğitmek.

2011 Arap Baharı her iki amaç için de mükemmel bir bahane sağladı. Feltman ve Bender’in ücretlileri bu haydutlar, her ikisini de kurşunun diğerinden geldiğine inandırarak aynı anda hem protestoculara hem de polise ateş ediyordu. Fettman’ın kiralık katillerinin oluşturduğu bir terörist dalga Esat güçlerini sivillere karşı aşırı tepkiye kışkırtı. Sonuç, kargaşa… Ardından Bender, sahaya tekfirci “Arap Lejyonlarını” saldı ve Suriye kaosa saplandı.

Ancak Siyonist rejim değiştirme planı iki sebepten dolayı geri tepti. Birincisi, Suriye halkının büyük çoğunluğu Feltman’ın “demokrasi yanlısı” propagandasında bir terslik sezdi, Esat’a ve meşru Suriye hükümetine olan sadakatini korudu. İkincisi: İran, Rusya ve Hizbullah savaşa dâhil oldu. Her üçü de kendi milletlerinin, rejim değiştiricilerin ajandasında sıradaki olduğunu biliyordu.

İsrail’in Suriye’deki tam tekmil bozgunu, 17 Eylül 2018’de Suriye hava savunma bataryalarının ölüm menziline Rusya’ya ait II-20 tipi uçağını tuzakla sevk etmesiyle oldu. Rusya, uçakta bulunan 18 kişilik mürettebatın ölümünden açıkça İsrail’i sorumlu tuttu ve Suriye hava sahasını kendilerinin gelişmiş S-400 hava savunma sistemiyle tahkim edeceğini duyurdu (bununla İsrail’in Suriye semalarına erişimini bitirmiş oldu). Meşru Suriye hükümetinin davetiyle burada bulunan İran ve Hizbullah’ı Suriye’den uzaklaştırma konusunda Siyonistlere sunduğu göstermelik yardımını iyice azalttı.

Her ikisi de Suriye’de acı dolu ama ölümcül olmayan bir mağlubiyete uğramış ABD ve Suudi Arabistan’dan farklı olarak Siyonist İsrail, çuvallamış rejim değiştirme planından dolayı potansiyel olarak varoluşsal bir krizle karşı karşıyadır. Siyonistler, bir kolu dalga dalga yayılan küresel BDS hareketi, (Boykot, Mahrum Bırakma ve Yaptırımlar), diğer kolu Hamas ve Hizbullah’ın başını çektiği inatçı silahlı direniş olan kerpetene kısılmaları dolayısıyla Filistinlileri destekleyen yegâne devlet olan İran İslam Cumhuriyeti’ni yok etme umutlarıyla ilgili masaya koydukları her şeyi tehlikeye atmış oldular. Siyonistler, 11 Eylül sahte bayrak operasyonları sayesinde Amerikan ordusunu rehin almak suretiyle yürüttükleri “beş yıl içinde yedi ülke” savaşlarında, Afganistan, Irak ve Suriye halklarının birleşik direnişi ve daha az doğrudan olmak üzere ayrıca Filistin, İran, Lübnan ve Yemen mukavemeti tarafından bozguna uğratılmış bir halde tüydüler.

Ne Afganistan, ne Irak, ne de Suriye hiçbir koşulda Siyonistler tarafından rehin alınmış ABD goleminin (Çev: Golem; Yahudi mitolojisinde yapıldıktan sonra mucize olarak canlanan heykel) İran’ı işgal serabı için fırlatma rampası işlevi görebilecek. John Bolton ve onun gibi diğer satılık Sheldon Adelson unsurlarının yoğun çabalarına rağmen, 11 Eylül sahte bayrak operasyonun hedeflediği “beş yılda yedi ülkeden” yedincisi olan İran, büyük bir ABD saldırısına maruz kalacak gibi görünmüyor.

Fakat Siyonistlerin kurnazlığını ve hilelerini asla hafife almayın, özellikle de meşhur duvarlarının arasına istif edildiklerinde. Vekillerinin Suriye’deki yenilgisinden ziyade Siyonistler, 2006’da Hizbullah bozgununun intikamını arzu ediyorlar. Benyamin Netanyahu’nun kendi kendini acındıran Hizbullah tünelleri haykırışı ve yürürlüğe koyduğu Kuzey Kalkanı Operasyonu -bunu, kendisine yönelik muhtemel yolsuzluk soruşturmasına karşı siyasi bir manevra olarak gören İsraillilerin ifadesiyle “Netanyahu Kalkanı Operasyonu”- Lübnan’a karşı bir başka İsrail saldırısının sinyali olabilir. Ve Siyonist aşırılıkçılar son kozlarını da oynamaya karar verirlerse; Lübnan işgaliyle ABD’yi İran’la savaşa sürükleyecek yeni bir büyük sahte bayrak operasyonunu tevhit edeceklerdir. İsrail’in kışkırttığı ve İran’ın üzerine atılacak bir siber saldırı, bir çeşit “Tonkin gibi Fars Körfezi (Çev: Tonkin vakası, ABD’nin Vietnam’a saldırmaya bahane olarak kullandığı tertip) hadisesi, hatta Beyaz Saray’da savaş karşıtı Turmp’a yönelik, Hıristiyan Siyonist fanatik Mike Pence’in tertip edeceği bir suikast gibi senaryoları göz ardı etmemeliyiz.

Yani, her ne kadar Suriye’deki savaş yavaşlıyor olsa da, bu savaş her zaman daha büyük bölgesel savaşın (İslam topraklarının kalbinde bir Siyonist savaş) sadece bir cephesiydi. Bu savaş devam ediyor. Siyonist mevcudiyet tam manasıyla def edilene kadar ve ırkçı ideolojisi tarihin tozlu raflarındaki yerini alana kadar da bitmeyecek.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Başa dön tuşu