Rehber’in 2008 Temmuz’undaki İslami Vahdet açıklaması
Günümüzde emperyalizm ve Amerika’nın temel hedeflerinden biri dünyanın çeşitli yerlerinde ihtilaflar çıkartmak olup, bunun en önemlisi şii ve sünni müslümanlar arasındaki ihtilaflardır. Dünyayı sömürmekte olan güçlerin Irak meseleleriyle ilgili olarak neler söylediklerini, kamuoyunu nasıl zehirlediklerini ve ne gibi nifak tohumları ekmeye çalıştıklarını görmektesiniz. Uzun yıllardır, kudret ve aşırılığa susamış Batı’lı güçlerin müslümanlar arasında ayrılık ve gayrılıklar çıkarmakla meşgul oldukları bilinmektedir. Dikkatli ve uyanık olmak gerekir. Yılın her mevsiminde ve her alanda dikkatli davranmalıyız. Şii ve sünni müslümanlar arasında çıkabilecek bir savaş, Amerika’nın gerçek arzusudur.
Müslüman halklar uyanmak ve düşmanın entrika ve eylemlerini küçümsememek zorundadırlar. Uyanış ve dikkatli davranış süreci korunmalıdır. Bugün, müslüman halklar ve İslam ülkelerinin dayanışma günüdür. Ben buradan kendi halkımı ve Irak, Pakistan ve diğer müslüman ülkelerdeki halkları uyarıyorum, mezhebi anlaşmazlıkları, şii-sünni ihtilaflarını gemlemelisiniz. Ben bugün, bazı ellerin belirli bir program içerisinde Şia ve Ehli Sünnet adına müslümanların arasını bozduklarını gözlemlemekteyim.Katliamlar, camilere, huseyniyelere, Cuma namazlarına, cemaat namazlarına saldırılar, kesinlikle emperyalizm ve siyonizmin maşaları vasıtasıyla gerçekleştirilmektedir. Bu eylemleri hiç bir müslüman yapmaz. Hem Irak’da, hem İran’da, hem Afganistan’da, hem Pakistan’da ve hem de dünyanın çeşitli bölgelerinde… Elimizdeki bilgiler, İslam düşmanları ve siyonistlerin kirli ellerinin, dolaylı veya dolaysız olarak İslam dünyasının çeşitli köşelerindeki olaylara karıştıklarını göstermektedir.
Elbette biz, bu sözlerimizle ne şiilerin sünni olmasını ve ne de sünnilerin şii olmasını istemekteyiz. Amacımız, bir mezhebin diğer bir mezheb içerisinde erimesi değildir, çeşitli mezheplere mensup müslümanların inançları doğrultusunda ilmi çalışmalarda bulunmamaları değildir. İlmi faaliyetler, çok iyidir. Ancak, kimileri müslümanların birliğini sağlamak amacıyla mezhepleri inkara kalkışıyorlar. Bu, problemi çözemez. Tam tersine mezhebin isbatı, problemlerin çözüme kavuşturulmasında yararlı olmaktadır. Mevcut mezheplerin her biri kendi bölgelerinde hayatın akışını düzenlemektedir. Ancak birbirleri arasındaki ilişkilerin dostça olması gerekir. Bilimsel çevrelerde bilimsel kitaplar yazsınlar; bilimsel olmayan muhitlerde değil… Bu yüzden eğer bir kimse kendi mantığını ispatlamak isterse, bizler onu önlememeliyiz. Ancak bir kimse, söz ve eylemiyle, çeşitli yöntemlerle ihtilaf oluşturmaya kalkışırsa, onun düşmana hizmet ettiğini düşünürüz. Hem sünniler ve hem de şiiler bu konuda dikkatli olmalıdırlar.
Bir mezhebe mensup olan herkes, kendi inanç ve değerlerine saygı duymaktadır ve bu onun hakkıdır. Ancak, bu saygı duyma biçimi, farklı itikadlara sahip olan başka müslümanların oluşturduğu toplulukların değerlerine hakarete dönüştürülmemelidir. Biz hepimiz, ittifak halinde aynı İslam’a, aynı Kabe’ye, aynı peygambere, aynı namaza, aynı hacca, aynı cihada, aynı şeriate inanıp amel etmekteyiz. İhtilaf konuları, kesinlikle ortak noktalardan daha azdır. İslam düşmanları şii ve sünni müslümanlar arasında yalnızca İran’da değil, tüm İslam dünyasında ihtilaf çıkartmak peşindedirler.
Şu noktaya da değinmek istiyorum. Müminlerin emiri Hz. Ali’yi şii ve sünni müslümanlar ve çeşitli fırkalar arasında bir ayrılık noktası olarak göstermeye çalışmayın. Hz. Ali, birlik ve dayanışma vesilesidir, ayrılık ve ihtilaf vesilesi değil… Ülkenin tüm yörelerindeki kardeşlerimiz, Hz. Ali’nin birlik ekseni olduğundan kuşku duymasınlar. İslam dünyasının tamamı şiisiyle sünnisiyle bu büyük şahsiyeti sevmekte ve saygı duymaktadır. Nevaseb adlı küçük bir grup, Hz. Ali’ye düşman idiler. İslam tarihinde de hem Emeviler ve hem de Abbasiler döneminde Hz. Ali’ye düşmanlık besleyen gruplar mevcuttu. Ancak, ister şii ve isterse sünni olmak üzere İslam dünyasının geneli, Hz. Ali’yi övgüyle anmaktadır. Ehli Sünnetin fıkıh imamlarının Hz. Ali hakkındaki methiyelerini bilmektesiniz. Bu şiirlerin meşhur olanları İmam Şafii’ye aittir. İmam Şafii’nin Hz. Ali hakkındaki övgülerini içeren şiirleri vardır. Mezhep imamlarının hemen hepsi aynı bakış açısına sahiptir ve biz şiiler için bu büyük şahsiyetlerin konum ve tavırları açık, net ve şeffaftır.
Maalesef İslam dünyasında öylesine insanlar yaşamaktadırlar ki Amerika ve diğer emperyalist güç odaklarına yakınlaşabilmek için her türlü aykırı hareketi kabullenmekte ve bu bağlamda şii ve sünniler arasında ihtilaflar oluşturabilmek için her yola başvurmaktadırlar. Ben bugün, bazı komşu ülkelerde hesaplı olarak şii ve sünniler arasında ayrılıklara yol açmak, kavimler ve mezhepleri birbirine düşürmek, siyasal akımları çatışmaya sevketmek ve böylece bulanık suda balık avlayarak İslam ülkelerinde gayri meşru çıkarlar elde etmek isteyen kimi gizli elleri görmekteyim. Dikkatli ve uyanık olmalıyız.
Şiileri sünniler aleyhine ve sünnileri de şiiler aleyhine kışkırtanlar ne şiileri sevmektedirler ve ne de sünnileri… Onlar İslam’a düşmandırlar. ‘Kendi aranızda merhametli olunuz…’ Yani müslüman kardeşler kendi aralarında merhamet ve nezaketle davranmalıdırlar. Düşman her iki taraftan çalışmaktadır. Sünnilerin gözünde şiileri ve şiilerin gözünde de sünnileri asıl düşman olarak göstermekte ve maalesef kimi kaba softalar da buna inanmaktadırlar. Ayrıca şiileri ve sünnileri birbirlerinin mukaddes bildikleri değerlerine hakarete yöneltmektedirler. Düşmanın entrikası bu iki mektebi birbirinin karşısına dikmektir. Düşmanın denediği oyunlar karşısında gaflete düşmeniz mümkündür. Bu yüzden dikkatli davranmak ve düşmanı hangi kisveye girerse girsin tanımak zorundasınız. Onları, sözlerinden bile tanımak mümkündür…
Bizim iftihar ettiğimiz konulardan biri, halkımızın kavmi ve mezhebi çeşitliliklerin hakim olduğu bölgelerde, yani ihtilaf ortamı mevcut yörelerde ihtilaf ve çatışmalardan kaçınmalarıdır. Elbette düşman, bundan hoşlanmamaktadır. Şii ve sünni müslümanlar arasındaki çatışmalar düşman için büyük değere sahiptir. İslam Ümmeti içerisindeki tefrikalar, maneviyat, kudret ve görkemli dayanışmanızı kırmakta ve Kur’an’da buyrulduğu üzere, güç kaybına uğramaktasınız.
Bu bağlamda merkez rolü oynayabilecek faktörlerden biri, Resul-ü Ekrem (S)’in mukaddes varlığıdır. Müslümanlar, müslüman aydınlar bu büyük şahsiyetin öğretileri ve ona duyulan muhabbete dayanarak kapsamlı ve kuşatıcı bir bakış açısıyla İslami faaliyetlerini sürdürmelidirler.
Müslümanların dayanışması meselesini şii ve sünni tüm mezhepler, çeşitli Ehli Sünnet mezhepleri ile Şia’ya bağlı mezhepler ciddiye almak zorundadırlar. Günümüz müslümanları İslami vahdet konusunu ciddiye almalıdır. İslami birliğin anlamı açıktır. Müslümanlar arasındaki vahdet, bir zarurettir. Bu konuya bir şaka veya bir slogan olarak bakmak doğru değildir. Gerçekten de müslüman toplumlar, birbiriyle dayanışma içerisinde olmalı ve aynı istikamette hareket etmelidirler. Elbette vahdet konusu, karmaşık bir konudur. Dayanışmanın sağlanması kolay değildir. Müslüman halklar arasında dayanışma sağlanabilmesi için, mezhebi ihtilaflar, hayat biçimi farklılıkları ve fıkhi farklılıklar karşısında esneklik gösterilmesi gerekir. Müslüman halklar arasında dayanışma sağlanması, İslam dünyasının problemleriyle ilgili konularda birlikte hareket etmek, birbirine yardımcı olmak ve sermayelerini birbirleri aleyhinde kullanmamak demektir.