İslâm’da Vahdet ve İttihâd – Üstad Hizbullah HAKVERDİ
İSLÂM’DA VAHDET VE İTTİHÂD
Yüce İslâm dini, bütünüyle ‘TEVHİD’ dinidir. ‘TEK’ olan İlah’a (ALLAH-U TEÂLÂ’ya) ‘YÂKîN İMAN’ı, mutlak ‘TESLİMİYET’i ve ‘UBÛDİYET’i ifade eden; ve, hayatın her alanında ve bütün boyutlarında yalnız ve yalnız O’nun (cc) ‘EŞSİZ HAKİMİYETİNİ’ / ‘EGEMENLİĞİNİ’ gerektiren ‘TEVHİD’, tüm mü’minlerin ‘AKİDE BİRLİĞİ’ni, ‘AKIL-FİKİR’ / ‘DÜŞÜNCE ve KÜLTÜR BİRLİĞİ’ni, ‘KALP ve GÖNÜL BİRLİĞİ’ni, ‘GAYE ve HEDEF BİRLİĞİ’ni, bunların tümünde de, ‘SÖZ, FİİL-AMEL ve HAREKET BİRLİĞİ’ni iktizâ ve istilzâm etmektedir. Ki, bu ilâhi ve nurâni oluşuma, İslâmi literatür’de ‘VAHDET’ ve ‘İTTİHÂD’ (birlik, birliktelik ve beraberlik) denmektedir. Zaten, ‘TEVHİD’ kelimesiyle aynı ‘KÖK’ten gelen ‘VAHDET’ kelimesi dahi, ‘ALLAH-U TEÂLÂ’nın (cc) ‘VÂHİD’-Ü ‘EHAD’ ilâhi isim ve sıfatı’nın ‘LÜĞÂVî İŞTİKÂKLARI’ndan olduğu ehli olanlarca bilinmektedir… Bu da; ‘VAHDET’in, Din-i İslâm’da ne kadar dakik/ince önemli konu ve imâni bir vecibe olduğunu göstermektedir…
Bu ilâhi ve hayâti ‘VECİBE’ ve ‘VÂKIA’ dan dolayıdır ki; İslâm Dini’nin ‘ESASI’/‘TEMELİ’ ve ‘SEMBOLÜ’ olan ‘TEVHİD İNANCI ve NİZÂMI’, bu ‘AKİDE’ ve ‘HAYAT’ üzere bulunan mü’minlerin ‘VAHDET’ ve ‘İTTİHÂDI’ sayesinde korunup muhafaza edilebilir…
Müslümanlar, bu ‘TEVHİDî’/‘İSLÂMî’ incelik/bilinç ve hayat tarzından gâfil bulununca, yani “İSLÂMİ VAHDET ve İTTİHÂD” içersinde bulunmayıp da ‘BÖLÜK-BÖLÜK’ ve ‘PARÇA-PARÇA’ olunca; aziz Din-i İslâm’ı ve Ümmet-i İslâm’ı, her taraftan ve tüm yönlerden ‘KUŞATMA’ ve ‘ABLUKA’ altına almış bulunan ‘AZGIN’/‘KUDURGAN’ ve ‘SALDIRGAN’ kâfir, müşrik, mürted ve münafık düşman güçler karşısında, tabiâtıyla (‘SÜNNETULLAH’ gereği) mağlûb ve perişân olacaklardır. Tarihin muhtelif devirlerinden nakledilen nice olaylar ve günümüz dünyasında vâki’ olan ve olmaya devam eden vâk’âlar ve hadisât, bunun açık örneği ve ibret levhası olarak (ne hâzindir ki) müşâhede edilmektedir…
Bu riyâzî hakikattendir ki; “BİR ELİN NESİ VAR, İKİ ELİN SESİ VAR”, “BİRLİKTEN KUVVET DOĞAR!…” gibi, nice ‘KİBÂR-I KELÂM’, tarihî ‘ATA SÖZLERİ’ olarak bizlere intikal edilmiş bulunmaktadır. “CEMÂÂTTE RAHMET, AYRILIKTA AZÂB VARDIR!”, “KİM CEMÂÂTTEN AYRILARAK ÖLÜRSE, CAHİLİYYE ÖLÜMÜYLE ÖLMÜŞ (GİBİ) ÖLÜR!” anlamındaki Hadis-i Şeriflerle vurgulanan ‘CEMÂÂT’in, yani müslümanların ‘BİRLİK’/‘BERABERLİK’ içerisinde bulunmalarının önemini göstermektedir. (Benzerleri için de, bakınız: Riyaz’us Sâlihîn:458-462; vb…)
Allah-u Teâlâ dahi, Yüce Kitabında şöyle buyurmaktadır: “EY İMAN EDENLER! ALLAH’DAN GERÇEK BİR TAKVÂ/İTTİKÂ İLE SAKINIP-KORUNUN! VE SİZ, BAŞKA DEĞİL ANCAK MÜSLÜMAN OLARAK ÖLÜN! (VE; BÖYLE ÖLEBİLMEK İÇİN DE) ‘KUR’AN’A’/‘İSLÂM’A’ CEMÂÂT HALİNDE (ELBİRLİĞİYLE-TOPYEKÜN) YAPIŞIN!…VE, SAKIN FIRKALAŞIP-BÖLÜNMEYİN!…” (Al-i İmran:102-103); “KENDİLERİNE APAÇIK BELGELER GELDİKTEN SONRA, PARÇALANIP-AYRILAN VE ANLAŞMAZLIĞA DÜŞENLER GİBİ OLMAYIN! İŞTE, ONLAR İÇİN BÜYÜK BİR AZÂB VARDIR!” (Al-i İmran:105); “ALLAH’A VE RASÛLÜ’NE İTÂÂT EDİN VE ÇEKİŞİP BİRBİRİNİZE DÜŞMEYİN! (ÇÜNKÜ) ÇÖZÜLÜP-YILGINLAŞIRSINIZ DA GÜCÜNÜZ GİDER. VE, (ONUN İÇİN DE, İTÂÂT VE VAHDET ÜZERE) SABREDİN! MUHAKKAK Kİ ALLAH, SABREDENLERLE BERABERDİR!” (Enfâl:46) Ve, böylece; bu ve sâir Âyet-i Kerîmelerle; İslâm’da ‘VAHDET’in ve ‘İTTİHÂD’ın, imânî/ilâhî bir vecibe olduğu, İslâm’ın ve müslümanların güç ve kudretinin, hayât ve bekâsının onunla ‘KÂİM’ olacağı, dolayısıyla da ‘İHTİLÂF’ ve ‘TEFRİKA’nın da tüm yönüyle ‘ZA’FİYET’/‘ZİLLET’ ve ‘HASÂRET’/‘ESARET’ doğuracağı beyân ve ifâde edilmiş bulunmaktadır…
“BİRLİK VE BERABERLİKDEKİ FAYDAYI BENİM BİLDİĞİM GİBİ İNSANLAR DA BİLMİŞ OLSALARDI, HİÇBİR SÜVARİ GECELEYİN YOLA (BİLE, ‘TEK BAŞINA’) ÇIKMAZDI!” (Zübdet’ül-Buharî:502; Tecrid-i Sarih:8/370); “MÜ’MİNİN (DİĞER) MÜ’MİN(LER)E NİSBETLE DURUMU, BİRBİRİNE KENETLENMİŞ/KAYNAŞMIŞ BİR BİNÂ (‘NIN TUĞLALARI) GİBİDİR.” (Zübdet’ül-Buharî:89, 958; Tecrid-i Sarih:2/425-426; 12/134-135); “MUHAKKAK Kİ ALLAH, KENDİ YOLUNDA SANKİ BİRBİRLERİNE KENETLENMİŞ BİR BİNÂ GİBİ SAF BAĞLAYARAK SAVAŞANLARI SEVER.” (Sâff Sûresi, ayet:4) “BÜTÜN MÜ’MİNLERİ BİRBİRİNE MERHAMET ETME VE SEVGİ GÖSTERİP YARDIMDA BULUNMA HUSUSUNDA ‘TEK VÜCUT GİBİ’ GÖRÜRSÜN! O VÜCUDUN BİR UZVU (ORGANI/FERDİ) ŞİKÂYETÇİ OLDUĞU (RAHATSIZLANIP-SIZLANDIĞI) ZAMAN, DİĞER ORGANLARI (O ACIYI KALDIRMAK İÇİN) ORTAKLAŞA AĞRIŞIR/KOŞUŞURLAR. (Böylece; mü’minler, TEK VÜCUT GİBİ olduklarını bil-fiil gösterirler/göstermelidirler.)” (Zübdet’ül-Buharî:955; Tecrid-i Sarih:12/128);
“HİÇ ŞÜPHESİZ SİZİN BU ÜMMETİNİZ ‘ÜMMET-İ VÂHİDE’ (BİR-TEK ÜMMET) DİR. BEN DE, SİZİN RABBİNİZİM! ÖYLEYSE, SİZ DE (YALNIZ) BANA İBÂDET EDİN! (VE; “YALNIZ BENDEN SAKININ!”)” (Enbiyâ Sûresi, ayet:92; Mu’minûn Sûresi, ayet:52) Gibi, daha nice/pek çok Âyet-i Kerimeler ve Hadis-i Şerifler; kezâ, ‘VAHDET’ ve ‘İTTİHÂD’ın ne kadar elzem ve zaruri, ilâhî ve hayatî bir ‘UNSUR’ olduğunu ders vermektedir. Ki; bunun da ‘İLÂHî VAHİY’ kültürü ile oluşacağı, bu oluşumun da ‘BİL-FİİL’ merkezî ve idârî/canlı bir ‘OTORİTE’ ile tahakkuk edeceği.. (dolaylı ve dolaysız olarak) ‘TEBYİN’ edilmiş olmaktadır. Zirâ; ‘BİNÂ’ yapımında ‘TUĞLALARI’ (yâni ‘tek’-‘tek fertleri) bir araya getirecek, onlarla ‘DUVAR’ ve ‘BİNÂ’ vücuda getirecek bir ‘USTA’nın bulunması;.. Yine, bir ‘VÜCUD’un organlarını ‘İDÂRE’ edecek, ‘MUÂYYEN HEDEFE’ sevk edecek ve birbirlerinin ‘YARDIMINA’ koşturacak bir ‘BAŞ’ın aktif rol oynaması;.. Halk yığınlarını, ‘DÜZENLİ’ ve ‘TEK SÂF’da toplayacak/toparlayacak ve ‘SEVK-Ü İDÂRE’sini yapacak bir ‘ÖNCÜ’nün ‘VAR’ olması ve ‘BİRLEŞTİRİCİ’/‘TOPARLAYICI’ fonksiyonunu icrâ etmesi;.. aklî/ilmî ve şer’î bir ‘ZARÛRET’ olduğu, izâh’dan vârestedir…
İşte; bu riyâzî hakikate/zarûrete ve hayâtî/içtimâî/siyâsî gerçeğe, İslâmî literatürde ‘İMAM’/‘HALİFE’/‘ULÛ’L-EMR’ (veya, ‘VELİYY’ÜL-EMR’) denilmektedir. Ümmetin, ‘NAMAZ’ ibâdetinde ‘EKSEN’ alıp-uyduğu ‘İMAM’a ‘İTTİBÂ’/‘İKTİDÂ’ etmek sûretiyle vücuda getirdiği ‘CEMÂÂT’ (‘VAHDET’/‘İTTİHÂD’); ‘SİYÂSî’/‘İÇTİMÂî’/‘HUKUKî’/‘ASKERî’ ‘İDÂRî’ vb.. konularda, emrinde bulunduğu/bulunması lâzım geldiği ‘İMAM’a/‘HALİFE’ye ‘İTÂÂT’ ve ‘BİÂT’ etmek sûretiyle (‘TEK CEMÂÂT’) vücuda gelmektedir. Ki; Kur’ân-ı Kerim bunu, ‘TEK ÜMMET’ olarak ifâde etmektedir. Ve bu da; ancak, ‘TEK İMAM’/‘TEK HALİFE’ ve ‘TEK ÖNDERLİK’ ile gerçekleşme imkânına sahip olacaktır… Ve; ümmetin ‘ALLAH’A VE RESÜLULLAHA’ gerçek ‘İTÂÂT’ üzere bulunabilmesi, her türlü ‘İHTİLÂF’ ve ‘TEFRİKÂ’dan ‘HAK ÜZERE’ arınabilmesi, ‘KUR’ANî ÇİZGİYİ’ ve ‘İSTİKÂMETİ’ koruyabilmesi, ‘TEVHİD AKİDESİ’ni ‘SOSYAL-SİYASAL’ vb.. alanlarda yansıtabilmesi, yani; ‘VAHDET’ ve ‘İTTİHÂD’ı müşahhaslaştırabilmesi, ancak ve ancak ‘TEK İMAM’ ve ‘TEK HAKİFE’ ile, yani ‘TEK İSLÂMİ OTOTRİTE’ ile mümkündür. Ki; Kur’an-ı Kerim, BAKARA:246-247; AL-İ İMRAN:102-103; NİSÂ:58-59 ve 89. Ayet-i Kerimeleriyle, bunu ‘ALKL-I SELİM’ sahiplerine beyân etmektedir. “MUHAKKAK Kİ MÜ’MİNLER ‘KARDEŞ’DİR. O HALDE; KARDEŞLERİNİZİN ARASINI ‘SULH’ EDİN Kİ, MERHÂMET OLUNASINIZ!” (Hucurât Sûresi, Ayet:10) ilâhi fermâniyle de, konumuzla (yani; ‘TEK İMAM/TEK ÖNDERLE’le) ilgili önemli bir hususa, yani “MÜ’MİNLERİN KARDEŞ OLDUKLARI”na, yani “TEK EBEVEYN/TEK VÂLİDEYN”de gelmiş ve onlara ‘BAĞLI’/‘MUTİ’’ olmaları lâzım geldiği konusuna dikkat çeken ALLAH-U TEÂLÂ (cc), böylece; ‘İSLÂMİ VAHDET ve İİTİHÂD’ın, ‘TEK ÜMMET OLMA’ fârizâsının ve vâkıâsının, ancak ‘TEK İMAM’ ve ‘TEK LİDER’ ile olabileceğini ‘TASRİH’ etmiş; şer’î ve aklî, her yönden bunun kesin ‘ŞART’ ve ‘GEREKLİ’ olduğuna (ayân-beyân) ‘TELMİH’ de bulunmuş olmaktadır. Ki, bunun; ‘TEVHîDî’ bir vecibe olduğu;.. “BİR ‘İMAM’/‘HALİFE’ ÇIKARSA, O’NA BİÂT EDİN. ONDAN SONRA BAŞKASI ÇIKIP, AYRI BAŞ ÇEKER-İMAMLIK İDDİÂSINDA BULUNUR VE BÖYLECE MÜSLÜMANLARIN BÜTÜNLÜĞÜNÜ BOZMAYA ÇALIŞIRSA, ONU TUTUP ÖLDÜRÜN!” anlamında vârid olan, güçlü-sahih Hadis-i Şerif ile tasrih edilmektedir. (Hadis için, bakınız; İbn-i Mâce:10/168; Müslim:9/9,25; Taç:3/85; Neseî:7/211; ilâahir…) Ve kezâ..; Allah-u Teâlâ (cc), böyle meşrû/âdil ‘TEK İMAMA’ ‘BİÂT’ edenlerin “ELİNİN ÜZERİNDE KENDİSİNİN ELİ (NURU/YARDIMI VE RAHMETİ) BULUNDUĞUNU..” vurgulamaktadır. (Bakınız: Fetih Sûresi, Ayet:10) ve hâkezâ.. ilââhir… (‘İMAMET’/‘BİÂT’ ve ‘CEMÂÂT’ konusunu, müstakil bir sohbet konusu olarak, ileride incelemeye çalışacağız.. inşallah…)
Evet;.. ‘TEK İMAM’ın/‘VELİYY’ÜL-EMR’in yönlendiriciliği/sevk-ü idâresi altında ‘İLÂHî VAHY’in (KİTÂB VE SÜNNET’in) eğitim ve öğretisi ile oluşan ‘İSLÂMİ VAHDET’, yani müslümanların ‘BİRLİĞİ’/‘BERABERLİĞİ’ ve ‘TEK ÜMMET’ haline bil-fiil gelmeleri, en azından bu doğrultuda bir ‘CEHD-Ü GAYRET’ ve ‘YAKîNî BİR İNANÇ’ içerisinde bulunup-çalışmaları şarttır. İslâm’ın ve ümmetin ‘HAYATI’ ve ‘BEKÂSI’, büyük ölçüde bu ilâhî vecibenin tahakkukuna ve toplum hayatına geçirilmesine bağlıdır. Gerçek ‘İMAN’ ve ‘TEVHİD’, bunu (bu uğurda çalışmayı) gerektirir. Din-i Tevhid olan İSLÂM’I ve ‘ŞER’î NİZAM’ı insanlık hayâtına ‘HÂKİM’ kılmanın, ‘BATIL’/‘MÜŞRİK’ düzenleri ‘YOK’ etmenin ‘İLÂHİ VESİLESİ’ ve ‘KUDRET-İ KÂMİLESİ’ olan ve ‘VAHİD-Ü EHÂD’ın (Allah-u Teâlâ’nın) ‘İÇTİMÂî CİLVESİ VE TECELLİSİ’ durumunda bulunan ‘VAHDET’ ve ‘İİTİHÂD’, ‘HAK’ ve ‘HAKİKÂT’ın, ilâhî ‘ADALET’ ve ‘SÂÂDET’in can damarı ve hayat kaynağıdır. Ve; tabiâtıyla ‘VAHDET’ ve ‘İTTİHÂD’, yalnız ve yalnız ‘TEVHİD’in ve ‘DİN-İ HAKK’ın gerektirdiği ‘TEVHİDî ÇİZGİDE’, mutlak ‘HAK’ olan ‘İSLÂM’ın ve ‘ŞER’î NİZAM’ın hükümranlığı yolunda olur!… ‘BÂTIL’ yollarda, Gayr-i İslâmî görüş ve sistemlerde olmaz!… (Olsa da, buna ‘VAHDET’ değil; ‘RİDDET’ ve ‘TUĞYÂN’ denir. Zirâ; ‘VAHDET’ ve ‘İTTİHÂD’ –daha önceleri de dediğimiz gibi- ‘TEVHİD’le alâkalı ve ‘İÇ İÇ’E’ olan ‘’İMÂNî/‘İSLÂMî’-‘DİNî VE AKİDEVî’ kavram ve kurumlardır. Tabiî ki; ‘DİN-İ HAKKI’ ve ‘AHKÂM-I İLÂHİ’yi ve ‘ŞERİÂTI’ ifâde ederler; lâik-demokratik ve benzeri ‘BEŞERî’ görüş/sistem ve tağûtîlikleri değil!… Bu husus, iyice bilinmeli ve hiçbir zaman akıldan çıkarılmamalı/hâfızâdan silinmemelidir…)
Kezâ;.. her mü’min ve akl-ı selim sahibi olanlar, takdir eder ki; İslâm’ın âmir bulunduğu ve muktâzi kıldığı ‘VAHDET’ ve ‘İTTİHÂD’ için gerekli olan ‘ALT YAPI’ ve ‘TEMEL UNSUR’, sadece ‘İMAN BİRLİĞİ’ ve ‘İSLÂMİ TEVHİD’ inancı ve anlayışıdır. ‘MEZHEB’/‘MEŞREB’-‘MESLEK’/ ‘IRK’-‘KAVİM’/ ‘YURD’-‘VATAN’ ve ‘COĞRAFYA’ vs. gibi unsurların ‘İSLÂMİ VAHDET’ ve ‘İTTİHÂD’ için hiçbir ‘BELİRLEYİCİ’ ‘ETKİLEYİCİ’.. vb. fonksiyonu asla söz konusu değildir, olamaz da!… Zirâ; müslümanları birleştiren ve ‘TEK ÜMMMET’ haline getiren tek ve mutlak ‘UNSUR’ ve ‘RÂBITÂ’nın ‘İMAN’/‘TEVHİD’-‘DİN’/‘İSLÂM’ olduğu, bunun dışında hiçbir inanç/anlayış, bağ ve unsurun müessir olmadığı/olamadığı, ‘KUR’AN-I KERİM’in ve ‘NÜBÜVVET’in ders verdiği ve ta’lim ettiği ‘KESİN’ ilâhi bir hakikat olarak ‘TEBEYYÜN’ ve ‘TEBELLÜR’ etmiş ve ‘HAK’ ile ‘BATIL’ın tarihî savaşı ve seyir çizgisi bunu bil-fiil ‘EYN’EL-YAKİN’ ve ‘HAKK’AL-YAKİN’ derecesinde göstermiştir. (Ki; bütün peygamberlerin, ‘KENDİ KAVİMLERİ’/‘KENDİ YÖNETİMLERİ’–‘VATANDAŞLARI’ ve ‘YAKIN ÇEVRELERİNE’ karşı ‘MÜCADELE’ etmiş oldukları… Ve; O ilâhi elçilere karşı, en şiddetli tepkiyi ‘KENDİ TOPLUMLARI’/‘YAKIN AKRABALARI’ göstermiş oldukları, -RİYÂZî BİR HAKİKAT VE VÂKIÂ OLDUĞUNDAN- izâhdan vârestedir…)
İşte; bu serdedilen mezkür hakikatler müvâcehesinde, biz tüm mü’min, Muvahhîd/Ehl-i Tevhid müslümanlar olarak;.. İslâmi TEVHİD inancını, en kutsal bir ‘BAYRAK’ ve ‘SANCAK’ olarak selim kalp’lere yerleştirmek ve dünyânın en ücrâ köşelerine ‘HAKİM’ kılıp dalgalandırmak için harekete geçmeli ve bu hususta eşsiz bir ‘YARIŞ’ içerisine girmeli;.. böylece; İlâhi rızâ’ya ve sââdet-i dâreyn’e erebilmenin kapısını aramalıyız… Ki; gerçek mü’min ve müslüman, ancak bu yolla ve bu yolda çalışmakla mümkün olacaktır…
Evet;.. “LÂİLÂHE İLLÂLLAH-MUHAMMED’ÜR-RASÛLÜLLAH!” Tevhid kelimesi ve “ALLAH-U EKBER!” İlâhi sâdâsı, ferdî ve içtimâî hayatımızı bütünüyle yönlendiren mukaddes bir ‘ŞİÂR’; İslâmî ‘VAHDET’/‘İTTİHÂD’–‘KIYÂM’/‘CİHÂD’ ve ‘ŞEHÂDETİ’ ve ‘ŞER’î NİZÂM’ ve ‘HÜKÜMRÂNLIĞI’ mündemiç bulunan ilâhî bir ‘Mİ’YÂR’ ve ‘TEMEL DİNAMİK’ olduğu bilinmeli;.. bu ilâhî nûrun ve ‘KELİMÂT-I ULYÂ’nın tüm yeryüzünde (bütün cepheleriyle) temevvüç-sâz kılınması için sefer-ber olunmalıdır. İslâmî izzet/şehâmet, gerçek hürriyet ve adâlet ancak o zaman sağlanabilir… Bu da, tabiâtıyla; tüm mü’minlerin ve gerçek müslümanların (TEVHİDî ve KUR’Ânî çizgi ve akîde üzerinde) ‘BİRLİK’ ve ‘BERABERLİK’ içerisinde olmaları, ‘TEK İMAM’ın (‘TEK LİDER’in) etrâfında ve idâresi altında ‘TEK ÜMMET’ (ve ‘TEK GÜÇ’) hâline gelmeleri, ‘MEZHEBî’/‘KAVMî’/‘COĞRÂFî’ vb.. ayrıcalıklardan-grupçuluklardan arınmaları, ‘KALP BİRLİĞİ’/‘FİKİR-GÖNÜL-KÜLTÜR BİRLİĞİ’ ve ‘FİİL’/‘HAREKET’ yâni ‘EYLEM BİRLİĞİ’ durumunda bulunmaları ile gerçekleşecek, böylece; günümüzün bedbaht dünyâsı, ‘İSLÂMî NÛR-HUZÛR VE NİZÂMIN’ ilâhî neşvesiyle gül ve gülistâna dönecektir, inşaallah…
Zâten;.. ‘TEK ALLAH’a olan inancımız; ‘AYNI PEYGAMBER’e (as) bağlı oluşumuz; ‘AYNI KUR’ÂN’a uyuşumuz; ‘AYNI TEK KIBLE’ye yönelişimiz; ‘AYNI DİN’ ve ‘AYNI ŞERİÂT’ı düstûr-u hayât edişimiz; ‘AYNI NAMAZ’/‘AYNI ORUÇ’/‘AYNI HAC’/‘AYNI FÂRİZÂ VE HÜKÜMLER’ ile âmil bulunuşumuz..da, bunu, yâni ‘TEK ÜMMET’/‘TEK GÜÇ’/‘TEK VÜCUT’/‘TEK YUMRUK’ ve ‘BİRLİK’ olmamızı gerektirir. Vesselâm…
‘İSLÂMİ VAHDET’, GERÇEK ‘TEVHİD’İN GEREĞİDİR!
İslâm dini, ‘TEVHİD DİNİ’dir. ‘TEK İLÂH’a (ALLAH-U TÂLÂ’ya) ibâdet etmek ve her hususta, yalnız O’nun (cc) ‘HAKİMİYET’ini kabul ederek ‘TESLİM’ olmak, ‘TEVHİD’ inancının gereğidir. İşte; bu ‘TEVHİD İNANCI’, kesin olarak ‘ÂKİDE’/‘İNAÇ BİRLİĞİ’, bu da; ‘AKIL’/‘FİKİR’ VE DÜŞÜNCE BİRLİĞİNİ’, ‘KALP’ VE ‘GÖNÜL BİRLİĞİNİ’, ‘GÂYE VE HEDEF BİRLİĞİNİ’ ve bütün bunlar da; ‘SÖZ’/‘FİİL’-‘AMEL’ VE HAREKET BİRLİĞİNİ’ gerektirir. Ki, işte bu yüce ‘OLGU’ ve ‘OLUŞUMA’ İslâmî terminolojide ‘VAHDET’ VE ‘İTTİHÂD’ denir. Zâten, ‘VAHDET’ ve ‘İTTİHÂD’ın sözlük ve ıstılâh anlamları yönünden, ‘TEVHİD’ kelimesiyle aynı kökten (yani, ESMÂ-İ İLÂHİYE’den olan ‘VÂHİD’ ve ‘EHAD’in iştikakından) gelmesi, bu inceliğin hassâsiyetle bilinmesi ve kavranması içindir… Evet;
İslâm Dini’nin ‘TEMELİ’/‘ESÂSI’ ve sembolü olan ‘TEVHİD KELİMESİ’, yâni “LÂİLÂHE İLLÂLLAH” cümlesi ve onun ders verdiği/gösterdiği ‘TEVHİD’ inancı ve nizâmı; bu inanç ve âkide üzere bulunanların, yâni tüm ‘MÜ’MİN’ ve ‘MÜSLÜMANLARIN’ bu İlâhi/Tevhidî çizgide ‘VAHDET’ ve ‘İTTİHÂD’ (yâni, BİRLİK ve BERÂBERLİK) üzere bulunmaları sâyesinde ‘MUHÂFAZA’ ve her türlü düşmanların saldırılarına/yıkıcılıklarına karşı ‘MÜDÂFÂÂ’ edilebilir. Müslümanlar, ‘VAHDET’ ve ‘İTTİHÂD’ içerisinde bulunmayıp da, ‘AYRI-AYRI’/‘GURUP-GURUP’ ve ‘PARÇA-PARÇA’ olurlarsa; Yüce İslâm’ı, her taraftan ‘ÇEMBER İÇERİSİNE’ almış ve ‘KUŞATMIŞ’ olan azgın ve kudurgan ‘KÂFİR GÜÇLER’in ve şeytanlaşmış ‘DÜŞMANLAR’ın ‘ÖOK YÖNLÜ’ ve ‘ÇOK BOYUTLU’ saldırıları karşısında, elbette ‘MAĞLÛB’ ve ‘PERİŞÂN’ olacaklardır. Geçmiş tarihimizdeki ‘HÂZİN TABLOLAR’ ve günümüz dünyâsındaki ‘KAHRDİCİ’/‘CANLI OLAYLAR’ ve ‘GELİŞMELER’, ‘SÜNNETULLAH’ denen bu İlâhî ve riyâzî hakikatin çok açık/bâriz örneğidir…
İşte, bundan dolayıdır ki; geçmiş ecdâdımız: “BİRLİKTEN KUVVET DOĞAR!..”, “BİR ELİN NESİ VAR; İKİ ELİN SESİ VAR!..” demişlerdir. Yüce Peygamberimiz (AS) dâhi; “MÜ’MİNİN (DİĞER) ‘MÜ’MİN’(LER)E NİSBETLE DURUMU, BİRBİRİNE KENETLENMİŞ/KAYNAŞMIŞ BİR BİNÂ(NIN TUĞLALARI) GİBİDİR.” (Zübdet’ül-Buhâri:89,958; Tecrid-i Sârih:8/370); “BÜTÜN MÜ’MİNLERİ, BİRBİRİNE MERHÂMET ETME VE ‘SEVGİ’ GÖSTERİP YARDIMDA BULUNMA HUSUSUNDA ‘TEK VÜCÛD’ GİBİ GÖRÜRSÜN!…” (Zübdet’ül-Buhâri:955; Tecrid-i Sârih:12/128); “BİRLİK VE BERÂBERLİKTEKİ FAYDAYI BENİM BİİDİĞİM GİBİ İNSANLAR DA BİLMİŞ OLSALARDI, HİÇBİR SÜVÂRİ GECELEYİN YOLA (BİLE TEK BAŞINA) ÇIKAMAZDI!” (Zübdet’ül-Buhâri:502; Tecrid-i Sârih:8/370) gibi… bir çok Hadis-i Şerif ile, konunun ‘ÖNEMİNİ’ dile getirmiş bulunmakta.; “CEMÂÂTEN AYRILAN ‘CÂHİLİYYE ÜZERİNE’ ÖLÜR!” (yaklaşık; Riyâz’us-Sâlihin:458-462) anlamındaki ifâdeleriyle de, ‘VÂHİM’ âkibetine dikkat çekmiş olmaktadır…
Zâten; Allah-u Teâlâ’nın (cc); “MUHAKKAK Kİ MÜ’MİNLER KARDEŞTİR…” (Hucurât/10); “HEPİNİZ ‘ELBİRLİK’ (CEMÂÂT HÂLİNDE/TOPLUCA) ALLAH’IN İPİNE (İSLÂM’A/KUR’ÂN’A) SIMSIKI YAPIŞIN VE SAKIN FIRKALAŞIP-PARÇALANMAYIN!..” (Âl-i İmrân/103); “HİÇ ŞÜPHESİZ, SİZİN BU ÜMMETİNİZ ‘TEK ÜMMET’DİR. BEN DE, SİZİN RABBİNİZİM! ÖYLEYSE, SİZ DE (YALNIZ) BANA İBÂDET EDİN!” (Enbiyâ/92; yaklaşık; Mü’minûn/52) Ayet-i Kerimeleri ve benzerleriyle, ‘İSLÂMî VAHDET’/‘İTTİHÂD’ ve ‘KARDEŞLİĞİN’ aklî/ dinî ve ilmî bir ‘OLGU’/‘YAPI’ ve ‘VECİBE’ olduğunu beyân ve ifâde etmiş olduğu, izâh’dan vâreste’dir…
Evet;.. ‘VAHDET’/‘İTTİHÂD’, yâni ‘MÜSLÜMANLARIN BİRLİĞİ”/“BERÂBERLİĞİ’ ve ‘TEK YUMRUK’/‘TEK GÜÇ’/‘TEK ORDU’ hâline gelip-‘TEK VÜCÛT’ olmaları, imânî/dinî ve aklî bir zarûret olarak şarttır. Bu, gerçek mü’min ve muvâhhid olmanın ilâhî ve tabiî gereğidir. Gerçek ‘TEVHİD’ ve ‘İMAN’, ancak bununla vücut bulur; ‘TEVHİD NİZÂMI’, yani ‘İSLÂM HÜKÜMLERİ’ ancak bu yolla, fiillî bir güce ve dolayısıyla da ‘İÇTİMÂî’/‘SİYÂSî’‘HUKÛKî’‘SİYÂSî’ ve ‘ASKERî HÜKÜMRANLIĞA’ ulaşarak, insanlık hayâtını ilâhi nûr ve ışıklarla aydınlatabilir. (Tabii ki; ‘VAHDET’/‘İTTİHÂD’ın, yanlış-hatalı ve hele de ‘BÂTIL’ yol/fikir ve çizgilerde değil, ‘MUTLAK HAK’ olan ‘İSLÂM’da / ‘ŞER’î AHKÂM’da, ‘TEVHİDî YOL VE ÇİZGİ’de olacağı;.. bunun dışında bir görüş ve düşüncenin ‘ŞEYTANLARI’ dâhi, inandırması imkansız bir ‘KÂZİYE-İ MUHKEME’ bir ‘RİYÂZî KAKİKAT’ olduğundan, izâhı ve beyânı ‘ZÂİD’ olacağı açıktır…).
O halde..; İlâhî ve İslâmî ‘TEVHİD SANCAĞI’nı, cihânın en ücrâ köşelerine kadar tüm yeryüzünde ‘HÂKİMÂNE’/‘FÂTİHÂNE’ bir tarzda dalgalandırarak, ‘KOMÜNİST’-‘KAPİTALİST’-‘FÂŞİST’ VE ‘DEMOKRAT’ diktatörlerin/tâğutların hâbis ‘SİSTEM’/‘REJİM’ ve ‘İDEOLOJİLERİ’ ile kararttıkları şu bahtsız dünyâmızı ‘İLÂHİ NİZÂM’ın (DİN-İ İSLÂM’ın) nûr ve hayat saçan ‘KURTARICI’ ışık/çağrı ve hükümleriyle, yeniden ‘AYDINLATMAYA’; insanlık hayâtını aslî hüviyetine (FITRÂTINA) kavuşturarak ‘GÜL VE GÜLİSTÂNA’ çevirmeye; ona ‘HÂİL’ (engel) olan/olmaya çalışan tüm ‘TÂĞÛTî PERDELERİ’ yırtmaya; ‘ŞEYTÂNî KAL’A VE DUVARLARI/SURLARI’ da kökünden ‘YIKMAYA’ çalışmalı, bu yolda bütün varlığımızı ‘SEFERBER’ etmeliyiz!…
“ELESTÜ BİRABBİKÜM?..” (A’râf/172) ‘BEZMİN’DEN’, “‘BELÂ!’ (EVET!) YÂ RABBENÂ!..” mîsâkına ‘BAĞLI’/‘GERÇEK MÜ’MİNLER’ olarak, üstlendiğimiz İlâhî ‘MİSYON’u, izzet ve şehâmetle ifâ etmeli, bunu engelleyecek veya saptıracak/gevşetecek olan her türlü ‘NEFSî’/‘HİSSî’/‘KAVMî’/‘MEZHEBî’/‘COĞRÂFî’ ve ‘MEŞREBî GAYRET’ ve ‘TÂÂSSÛBLAR’dan kendimizi bütünüyle ‘ARINDIRMALI’, Yüce Rasûl-ü Ekrem Hazret-i Muhammed Mustafâ’ya (s.a.v.) lâyık bir ‘ER’/‘YİĞİT’ ve ‘ASKER’, yâni ‘HİZBULLAH’ olmalı; bize emânet olan aziz ‘VATANIMIZIN’ ve ‘SEYYÂR DÜNYÂMIZIN’ yılmaz ‘BEKÇİSİ’/‘NÖBETÇİSİ’ olarak, ‘YÜCE MİLLETİMİZ’ ile el ele/kol kola ve omuz omuza verip ‘ALLAH’IN YÜCE NİZÂMINI’ ülkemize ve tüm yeryüzüne ‘HÂKİM KILMA’, ‘ŞİRK’/‘KÜFÜR’/‘ZULÜM’/‘FISK-Û FÜCÛR’ ve ‘TUĞYÂN’ pisliklerini ‘TEMİZLEYİP ÇÖPLÜĞE ATMA’/‘YAKIP YOK ETME’.. Fıtrî ‘FONKSİYONUMUZU’ en üst seviyede ve mükemmel bir surette yerine getirmeliyiz…
Tabiî ki; bu kutsâl ve evrensel güç/misyon ve fonksiyon ‘TEK İMAM’/‘TEK ÖNDER’/‘TEK HÂLİFE’ ve ‘TEK BAŞKOMUTAN’ ile ve onun ‘EMRİ’ ve ‘KOMUTASI’ altında bulunup-hareket etmekle mümkün olacaktır. Zirâ; ‘TEVHİDî İNANÇ’, ‘TEK İMAMI’; ‘TEK ÜMMET’, ‘TEK LİDERİ’; ‘TEK VÜCUT’/‘TEK YUMRUK’, ‘TEK BAŞ’ ve tek yönlendiriciyi ‘İKTİZÂ’ eder-gerekli kılar. Böylece; ‘ÜMMET-İ VÂHİDE’ olan müslümanlar, ‘BÜTÜN CEPHELERİYLE’ bütünleşmiş ve ‘TEK GÜÇ’ ve ‘TEK ORDU’ hâline gelmiş olur, inşaallah… VE’S-SELÂMÜ ALEYKÜM VE RAHMETULLAH…