İran’ın Azerbaycan’a Yardımları ve Azerbaycan’ın İhanetleri
Azerbaycan toprakları olan Karabağ Ermeniler tarafından işgal edildiğinde, dönemin
devlet başkanı Haydar Aliyev’in İran’dan yardım istemesi üzerine, İran İslam
Cumhuriyeti Azerbaycan topraklarının işgalden kurtarılmasına yardımcı olmak üzere
devrim muhafızlarından oluşan savaş tecrübesi yüksek komutanlarını Azerbaycan’a
göndermişti.
Bu İranlı savaşçıların başındaki komutanın ismi ise Mansur Hakikatpur özel bir tv kanalına skype ile bağlanarak, İran’ın Azerbaycan’a askeri yardımları ve
yaşanılan hadiseler konusunda çok çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Bu önemli açıklamaları sunuyoruz:
AZERBAYCAN’A NASIL GİTTİK
Haydar Aliyev’in cumhurbaşkanı olduğu ve Karabağ işgal edildiği dönemde Haydar
Aliyev’in daveti üzerine Azerbaycan’a gittik. Biz oraya sadece Haydar Aliyev’in çağrısı
üzerine gitmedik. İmam Seyyid Ali Hamanei bu konuda bir fetva vermişti. İmam
Hamenei’ye ulaştırmak üzere sormuştuk: “gittiğimiz bölge savaş bölgesi, orada başımıza
bir şey geldiğinde, hayatımızı kaybetmemiz durumunda bizim durumumuz ne olur?”
İmam Hamanei bu sorumuza şöyle cevap vermişti: “Karabağ bir İslam toprağıdır. İslam
topraklarını savunmak için savaşırken hayatını kaybeden de şehittir.”
Dolayısıyla hem İslam Cumhuriyeti’nin Azerbaycan konusundaki tutumu, hem de bizim
Azerbaycan’a gidişimizin arkasındaki en önemli dini-siyasi liderimiz olan İmam
Hamenei’nin vermiş olduğu bu fetva idi.
Azerbaycan’a gittiğimizde, Azerbaycan Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev, Azerbaycan
Savunma Bakanı ve ve bizimle orada koordinasyonu sağlayan askeri yetkili ile ilk iş
olarak bir savunma stratejisi belirledik. Çünkü böyle bir şey yoktu. Azerbaycan
ordusununun durumunu ve eksiklerini belirledik. Bu görüşmede Aliyev bizden
Azerbaycan gençlerinin savaş için eğitilmesini ve gece savaşlarına da hazırlanmasını
istedi. Azerbaycan ordusunun savaş tecrübesi ve eğitimi de yoktu. Bunun yanında
savşamak için psikolojileri de müsait değildi.
Biz ilk olarak çok önemli iki şey yaptık: İlki, kısa vade olarak ön saflara geçip buralarda
savaştık. Ve bir ön cephe analizini yaptık.
KUDÜS GÜCÜ KOMUTANI GENERAL İSMAİL KANİ DE KARABAĞ
CEPHESİNDEYDİ
Çok ilginç bir hatırayı size anlatayım. Bazı savaş cephelerinde baktık ki Azeri kardeşlerimiz
tuhaf bir şekilde mevzilerini terk edip geri çekiliyorlar. Azerbaycanlı komutan
kardeşlerimize “bu askerler niye kaçıyorlar?” diye sordum. Cevaben “Ermeni tankları
ilerliyor da ondan kaçıyorlar” dedi. Bu şekilde cevap alınca, ben şimdi Kudüs Gücü
komutanı olan General İsmail Kani ile birlikte “bizim ikimize bir jip verin” dedim. Bir Jip
alıp cephenin ön hattına doğru ilerledik. Jipimiz ileri hatta çamura saplandı. Ben, general
Kani, general Oruç ve iki Azerbaycanlı komutan jipden indik. Askerler de jipi çamurdan
çıkarmaya çalışıyorlardı. Yirmi adım jipten uzaklaşmıştık. Meğer jipin çamura saplandığı
yer mayın bölgesiymiş. Jip mayına basmış biz indiğimizden dolayı çamurdan yavaş yavaş
kurtulan tekerleri mayının üzerinden kalktığı için mayın patladı. Bu jip gözümüzün
önünde paramparça oldu.
Buradan yürüyerek İleri çatışma hattına ilerleyip siper aldık. Yanımızdaki Azeri komutana
“askerlerin kaçmasına sebep olduğunu söylediğin o Ermeni tanklarını nerede, gösterir
misin?” dedim. Biz orada saatlerce siper aldık ama bir tek tank bile görmedik.
Meğer Ermeniler tank sesini kaydedip yüksek sesle hoparlörden yayınlıyorlar. Azeri
kardeşlerimiz de bunu gerçekten tank geliyor sanıp kaçıyorlar. Buna Azerbaycanlı
komutanlar şahit. Bu da onların savaşmak için gerekli psikolojilerinin olmadığını gösterdi
bize. Biz İranlı komutanlar ön cephede gördüğümüz bu olayı analiz edip döndük geldik.
Biz Azerbaycan’da üç tane kışla oluşturduk. Azeri askerleri o kışlalara yerleştirip,
eğitmeye başladık. Burada her biri 550’şer kişilik yaklaşık 11 tabur askere hızlı bir eğitim
verdik. Ortalama 6,500 kişilik bir askeri güç oluştu. O günlerde bütün Azerbaycan
ordusu asker sayısı yaklaşık 10 000 di. On binden biraz daha azdı. Yani biz yaptığımız bu
eğitimlerle Azerbaycan ordusunun savaş kapasitesini ortama yüzde altmış yetmiş arası
arttırdık.
Hazırlanan ilk taburla hemen bir tatbikat hazırladık. Bunun görüntüleri şu anda
internette. Azerbaycan’dan bütün üst düzey yetkililer bu askeri tatbikatı görmek için
oraya geldiler. Tatbikat bitti. İlk Ermeni hattını, kendilerini ilk tabur derhal almayı
başardı. ilk Ermeni hattını İşte bu eğitim verdiğimiz Azerbaycanlı askerleri ile ele
geçirdik.
İşte bu tabur Haydar Aliyev ve savunma bakanı önünde çok güzel bir gösteri yaptılar.
Aliyev bu tablo karşısında çok şaşırdı ve şunu söyledi: O güne kadar ilk kez bir
Azerbaycanlı askeri grup Cumhurbaşkanı önünde Azerbaycan milli marşını okudu. Bu
güne kadar askerler okumamıştı. Haydar Aliyev bey dönüp bana dedi ki: “Sen benim
nazarımda sadece askerimizi eğitmedin. Sen Azerbaycan için bir kaplan ordusu eğittin.”
Daha ilginci bu tugay ve taburlar verdiğimiz dersler sonrasında hepsi namaz kılmaya
başladı. Kırk beş günde askerlerin tamamı Kur’an okumayı öğrendi. Bahsettiğim bu
taburdaki askerler o kadar mükemmel yetiştiler ki; dağda müthiş derecede karla kaplı bir
dağ savaşında düşmana karşı direndiler ve bir destan yazdılar. Müthiş bir psikolojileri
vardı. Onlara kahramanlık şiirleri ve türküleri öğretmiştik. Her biri bizim kendi
savaşımızda gördüğümüz İranlı gençler gibi gerçek birer savaşçı olmuşlardı.
Bu süreçte biz bütün üst düzey yetkilileri haftalık bir raporla bilgilendiriyorduk. Birifing
veriyorduk. Bir komuta merkezi kurduk. Bunu iki yerde kurduk. Birisi savunma
bakanlığında, diğeri Azerbaycan parlamentosunda.
Savaşın ilk günlerinde Azerbaycan ordusu için gerekli olan silahların önemli bir kısmını
bizzat kendimiz silahları temin ettik ve Azerbaycan ordusu hediye ettik. Savaş sahnesini
tamamen Azerbaycan lehine çevirebilmek için bir şey daha yaptık: Bu çok önemli ikinci
girişimiz şu oldu. O günlerde Azerbaycan ordusunda Allah rahmet eylesin değerli
kardeşim şehit Ruşen Cevadov (Azerbaycan Özel Kuvvetler Komutanı) vardı. Onunla bir
koordinede özellikle Afganistan’dan çoğunlukla getirdiğimiz Müslüman kardeşlerimizi
eğittik. Eğittiğimiz Afganlı kardeşlerimizle Ermenistan’ın ön cephedeki işgal hattı Afganlı
savaşçıların eline geçti.
KARABAĞ SAVUNMASI İÇİN GELEN AFGAN MÜCAHİTLERİ SIRTINDAN
KİMLER VURDU?
O sırada bizi çok çok üzen birşey oldu. Buraya getirdiğim Afganlı kardeşlerimin hiçbirine
ermeni kurşunu isabet etmedi. Tarih bu acı hakikati yazacak. Bunu burada hem üzülerek
hem de utanarak söylüyorum. Canım gibi sevdiğim Afganlı kardeşlerim. Buraya
Azerbaycan’a yardıma gelen Afganlı kardeşlerim hiçbiri ermeni kurşunuyla vurulmadı.
Maalesef tamamı arkasından Azerbaycan kurşunuyla vurularak şehit oldular. Şu anda bile
o belgeleri hala dikkatle saklıyorum. Bende de bir nüshası var. O gün Azerbaycan
ordusunda şahit olduğum bu ihaneti unutamam. Bu konuda hüküm vermeyi yargılamada
bulunmayı sonraya bırakıyorum.
Şu kadarını söyleyeyim ki Afganlı kardeşlerim sayesinde Ermeni ordularının ilerleyişini
durdurduk. Bu kısa süre zarfında Azerbaycan ordusunun bütün silah ihtiyaçlarını bizzat
biz kendimiz karşıladık. Bu 11 taburun eğitimini biz verdik. Silahlandırmasını da biz
yaptık. Hiç para almadık hediye ettik.
AĞRIMIZA EN ÇOK GİDEN BİZE ATILAN İFTİRALARDIR
O günlerde Azerbaycan’a yaptığımız bu yardımlar konusunda çok çok farklı noktalar var
ki; ben o konuları burada açmak istemiyorum. Benim ciğerimi parçalayan çok zoruma
giden ve büyük zülüm olarak gördüğüm olay şudur. Biz o gün Azerbaycanlı
kardeşlerimizin yanında Ermenilere karşı savaştık. Ben, askerlerim subaylarım,
komutanlarım o günleri hep birlikte yaşadık. Azerbaycanlı kardeşlerimizin bugün bize
böyle iftira atmaları ciğerimi yakıyor ve çok zoruma gidiyor. “Ermenilere yardım
ediyorlar” diye iftira atmaları kadar ciğerimi yakan başka bir şey yok.
Bizim açımızdan “Azerbaycan toprakları İslam topraklarıdır ve burada düşen canlar da
şehittir.” Bizim imamımız sadece bunları söylemedi. Başka şeyler de söyledi. Onun başka
sözleri de vardır. Bakınız o gün imamımızın bize verdiği fetva bir diğer fetva da şuydu:
“İşgalci Ermeni ordusuna veya ülkesinin motoruna dökülecek bir tek yağ damlası dahi
haramdır. Yapılacak her yardım haramdır.” Hatta Ermenistan’a yüksek miktarda şeker
satışı vardı, durduruldu. Ermeni askerleri o şekerlerden yer ve onlara güç verir de bir
Azeri askeri kardeşimizi şehit edebilirler diye o dahi yasaklandı. Haram ilan edildi. O gün
Ermenistan’a yüksek miktarda şeker satışını durduran bu fetvayı veren İmam sizce
Azerbaycanlı kardeşlerimizin öldürülmesi için Ermenistan’a silah satışına onay verebilir
mi? Bu mümkün mü?
Azerbaycan ordusunun ihtiyaçlarını listelediğim sırada bir şey fark ettim. Azerbaycanlı
makamların bizden istedikleri silahların listesine baktık, biz bu silahların üretilmesini bile
beklemedik. Silahları biz İran’da üreterek Azerbaycan’a veriyorduk. Bu zaman alacaktı.
Ben bunu beklemedim, bekleyemezdim. Azerilerin acilen silaha ihtiyaçları vardı. Ben
komutanlık yetkimi kullanarak hatta birazda zorla İran Azerbaycan’ındaki Erdebil ve
Urumiye şehirlerinden kendi ordumuzun silahını alıp oraya intikal ettirdik.
AZERBAYCAN ORDUSUNU OLUŞTURDUK, EĞİTTİK VE SİLAHLANDIRDIK
O gün Azerbaycan ordusuna otuz milyon dolarlık silah vermişiz. O gün İran için ciddi bir
rakam. O silahlarla biz Karabağ’ın tamamını kurtarabilirdik. Hatta Azerbaycan ordunun
savunması için gerekli tankların alınması için bile gerekli girişimde bulunduk. Teknik
elemanlarımız Azerbaycan’a gittiler. Zırhlı birlikleri hazırlamak için inceleme yaptılar. Azeri
kardeşlerimizin istemesi halinde zırhlı araçların tamirini yapacak teknisyenlerimizi de
hazırladık. Onlar isterlerse hemen bölgeye gönderip yardımcı olalım diye hepsini hazır
hale getirdik…
Azerbaycan’a götürdüğüm bütün İranlı savunma subaylarına Azerbaycan genelkurmay
başkanı özel emir name verdi. Bu belgelerin tamamı bizim askeri arşivlerimizde
mevcuttur. Altı bine yakın Azerbaycan askerini ve subayını muharip asker ve subay
olarak eğitmiştik. Ama bir de baktık ki onlar bize karşı yavaş yavaş soğuk davranmaya ve
tuhaf tuhaf tavırlar almaya başladılar.
İSRAİLLİ SUBAYLAR AZERBAYCAN’A GELMEYE BAŞLAYINCA
Ermenilerin işgal ve ilerleyişlerini durduğumuzda, İki bin gönüllü Afgan mücahidine en
ön saflarda siper aldırdığımda, Onları oraya konuşlandırdıktan sonra şimdi burada
söyleyemeyeceğim çok daha büyük hizmetleri de verdikten sonra, hayretler içinde giderek
bölgede Azerbaycan ordusu içerinde yerleşmeye başlayan İsrail askerlerini gördüm.
Üzülerek gördük ki İsrail’den gelen üst düzey subaylar Azerbaycan savunma bakanlığına
girip çıkıyorlar ve orada peş peşe toplantılar yapıyorlar. Savunma bakanıyla toplantıya
giriyorlar. Azerbaycan hava kuvvetleri komutanı ile özel toplantı yaptıklarına bizzat ben
şahidim. Bunun yanı sıra Türkiye’den de bazı komutanlar oradaydı.
Gerektiğinde yeri gelirse Azerbaycan’ın İsrail ile güvenlik, askeri, istikbari çok hassas
sahalardaki işbirliklerini de açar tek tek söylerim. Bu konularda elimizde belgeleri
mevcuttur. Bazı ülkelerin İsrail ile nasıl işbirliği yaptığını açar söylerim.
Yardıma gittiğimiz Azerbaycan’da baktık ki, onlar ve yardıma götürdüğümüz diğer
kardeşlerimize çok kötü davranıyorlar ve tavır alıyorlar. Biz de onların savunması için,
onlara hizmet için oradaydık.
İsrail ile bizim aynı çatı altında, aynı kışlada hareket etmemizin imkansız olduğunu
biliyorduk. O sırada Azerbaycan savunma bakanlığındaki Azeri askerlere bizden başka
eğitim veren bazı Müslüman ülkelerin komutanları da vardı. Onların İsrail ile bir sorunları
yoktu ve İsraillilerle anlaşabiliyorlardı. Ama biz bunu yapmadık, yapamazdık. Azerbaycan
yönetiminin birden bire İsraillileri getirerek bize karşı buz gibi bir tavır takındığını
görünce, artık burada daha beklememizin abes olduğunu anladık. Bütün askerlerimi ve
oraya getirdiğimiz Afgan savaşçı kardeşlerimizi toplayarak Azerbaycan’dan ayrıldık.
KARABAĞ KAYBEDİLDİ Mİ, YOKSA VERİLDİ Mİ?
Ne yazık ki, orada “Karabağ’ın kaybedilmesi” mi, diyelim yoksa “Karabağ’ın verilmesi” mi
diyelim, Azerbaycan ordusunda tartışmasız bir ihanete şahit olduk. Oradaki çok büyük
bir ihanete şöyle şahit oldum.
Şuşa kenti o bölgenin en stratejik şehridir. Saklanmaya çalışılan kocaman soru şu:
“Şuşa’nın boşaltılması emrini kim verdi? Ermeniler saldırıyor. Ermeniler işgalci geliyor. İyi
de bu askerlere geri çekilin talimatını da mı Ermeni verdi. Kim Şuşa’daki Azerbaycan
ordularına geri çekilin?” dedi.
Ben ordaydım. Orayı bir tabur ebediyen savunmaya yeterliydi. Ama “tek asker
kalmayacak!” diye Bakü’den gelen bu emri kim verdi? Bunu ne zaman sorgulayacağız?
Halk cephesinin bu emri verdiğine ben şahidim.
İhanet dediğimiz bu olay dehşet bir şey. Dehşet bir şeyden bahsediyoruz. “Ermeni işgal
etti, şöyle oldu, böyle oldu” diyen en tepedeki adamlardan tutun, meclisteki, sloganik
sözler söyleyen adamlara bir bakın bakalım. Bunların evlatlarının, kendilerinin bir teki
cephe de yaralandı mı? Niçin orada yoklar? Ne kendileri, ne çocukları neden işgal
altındaki o topraklarda savaşmaya gitmiyorlar? Ama konuşuyorlar. O gün de orada
onların hiç biri yoktu. Fakat ortada dehşet bir ihanet olduğu kesin. Bu ihanet sadece
Şusa’da olmadı. Oradan Bakü’ye kadar uzandı. Bu bir gerçek ve çok üzülerek
söylüyorum. Bir ihanet var ve çok büyük bir ihanet…
Orada, Haydar Aliyev olsun savunma bakanı olsun bize çok büyük saygı gösteriyorlardı.
Haydar Aliyev ile özel bir ikili toplantımız oldu. Planlarımızı söyledim. Cephenin ön
hatlarında şahit olduğun olayları kendisine rapor ettim. Çok duygulandı. Bana dedi ki;
“sana özel izin git ve İran’daki özel Aşura ordularını getir ve Karabağa’a yerleştir. Orası
Ermenilerin elinde olmasın. İranlı kardeşlerimizin elinde olsun.”
Ona dedim ki; “Haydar bey ben bir askerim, bu dediğiniz siyasi bir konu. İsterseniz,
yazın bizim siyasi makamlarımıza ileteyim. Size söz veriyorum. Aşura ordusunu buraya
getiririm ve Karabağ’ı geri alırım.” Ama Haydar Aliyev o mektubu yazmadı. Bunu yapma
niyeti olmadığını ben de biliyordum. Beni tahrik etmek, heyecanlandırmak istiyordu.
Bana bir hediye verdi. Bir hançer hediye etti. Bir takdirname ve teşekkür şilti verdi.
Ülkemizin üst düzey yetkililerine bizleri gönderdiği için ayrıca bir teşekkür mektubu
yazdı. Bana bir de küçük mühür hediye etti. Üzerinde namaz kılarsın dedi. Hala
saklıyorum. Resulof beyde ne zaman odasına girsem ellerini açar beni kucaklardı.
Karabağ savaşında yapmış olduğumuz yardımlar için özellikle silahlar için çok memnundu
bizden. Haydar Aliyev tam bilmese de Resulof bey kalem kalem hangi yardımları
yaptığımı ve benim neler yaptığımı çok ince detaylarına kadar biliyordu.
KUDÜS ORDUSU KOMUTANLARI VE ASKERLERİNİN AHLAKI
Kudüs orduları komutanları ve askerlerinin ahlakı ile ilgili bir hatıramı anlatmak isterim:
Biz eğitim verirken kışlalarda askerleri koşturuyorduk. Bazı askerler ve subaylar yere
düşüyorlardı. Bizim subaylarımız onları zorlamıyorlardı. Kalkmalarına yardımcı
oluyorlardı. Onların pantolonlarını, potinlerini temizliyorlardı. Onların gönlünü alıp tekrar
koşmalarına yardımcı oluyorduk. Azerbaycan savunma bakan yardımcılarından biri bir
gün bana geldi ve dedi ki; “bizim kışlalarımızda eğitim verildiğinde, birisi böyle yere
doğru kapaklandığında onu tekme tokat döverler ve ağır küfürlerde bulunurlar. Siz niye
böyle yapıyorsunuz? Siz onların hiç birine benzemiyorsunuz. Siz ise yere düşen askerin
subayın elinden tutup kaldırıyorsunuz. Üzerinin tozunu toprağını temizleyip devam et
diyorsunuz. Aranızda çok fark var. Nasıl bir şey bu, siz kimsiniz?”
Oradaki eğitim verdiğimiz askerlerle beraber İranlı komutanlar da vardı yanımızda. Yerde
toprakta oturmuş konuşuyoruz. Azerbaycan savunma bakan yardımcısı kardeşim; “niye
böyle oturuyorsunuz? Bir general eratla birlikte böyle oturup konuşur mu? Neden bunu
yapıyorsunuz?” diye sordu. Dedim ki; “biz böyleyiz, bununla da gurur duyuyoruz.
General ile asker aynı biz de.” Azerbaycan savunma bakan yardımcısı için bu hiç
inanılacak bir şey değildi. Bunu hiç kabullenemedi.
Bir hatıramı daha anlatayım. Değerli Türkiyeli kardeşlerim duysunlar. Yedinci tabur kale
kışlasında eğitiyorduk. Kendilerine savaş, silah, taktik, teçhiz verdiğimiz askerlere aynı
zamanda Kuran eğitimi de veriyorduk. Namaz kılmasını öğretiyorduk. On gün sonra bu
Azeri askerler ezan okumaya, namaz kılmaya başladılar. Bir gün bu askerlerden birinin
ablasının öldüğü haberi geldi. Ablası vefat ettiği için izin istedi bizden. İzin verdim. O
asker gitti ablasının cenazesine katıldı. İki üç gün sonra döndü.
Bu asker döndükten birkaç gün sonra bir asker gelip bana; “yaşlı bir erkek ve kadın sizi
görmek istiyor” dedi. “Tamam kışla avlusuna getirin görüşelim” dedim. Gelehn kişiler
ablası vefat eden o asker kardeşimizin annesi ve babasıydı. Yanlarında bir bohça vardı.
Bohçada biraz ekmek ve elma vardı. “İranlı askerlerin komutanı sen misin?” diye sordu.
Ben de “evet benim” dedim. “Otur” dedi bana. “Baş üstüne” dedim ve oturdum. “Kurban
olayım sana” dedi. “Benim oğlum dinini kitabını hiç bir şey bilmiyordu. İmamların adını
bile bilmiyordu. Ama bu çocuk köye geldi, ablasının taziye meclisine katıldığında Kur’an
okudu. Hepimiz hayretler içinde kaldık. Ben sana kurban olayım. Böyle komutana can
feda.” Yaşlı anne ve baba bunları söyleyip ağladılar.
İsrail’in Azerbaycan da varlığını gördüğümüzde biz oradan ayrıldık. İsraillilerin bölgede
yayılmasının çok farklı temayüzleri var. Bütün bunlara biz şahidiz. Bunların aslında çok
geniş açıklamaları var. Öncelikle bunun siyasi bir geçmişi olduğunu söylememe gerek
yok. Müslüman ülkelerde Siyonist İsrail ile ilişkilerin geliştirilmesi ve böylesine
derinleştirilmesi, tam bir ihanettir. Gayretli Müslüman ve inançlı bir toplum için böyle
İsrail ile ilişkiler kabul edilemez.
Öncelikle biz Azerbaycan da İsrail’in varlığını önce siyasi boyuttan tahlil etmemiz
gerekiyor. İsrail’in Azerbaycan’daki varlığının bir de kültürel boyutu var. Konuya bir de
ordan bakmak lazım. Bakü gibi bir yerde eşcinsellerin güle oynaya gösteri yapmaları da
bu Siyonistlerin işidir. Aynı şeyi bu gün Siyonistler Azerbaycan’daki okullarda da
yapıyorlar. Nitekim bakım Azerbaycan’da Siyonist israillilerin yayılması yirmi beş sene
önceki meselelere dayanıyor.
İSRAİL’İN “NİL’DEN HAZAR’A PROJESİ”NE DİKKAT
İsrail’n “Nil den Fırat’a projesi”nin yanı sıra, bir de İsrail’in “Nil den Hazar’a kadar”
şeklinde bir projesi var.
Sizden ricam şu, son Karabağ savaşında. Siyonist İsrail’in “Nil den Hazara’ya kadar” olan
ve Yahudilik de kutsalmış gibi lanse etmeye çalıştığı bu uğursuz palanın köklerini
deşmenizi size tavsiye ederim.
Çok ilginç bir nokta var burada. Siyonistlerin Azerbaycan’ın Hazara bölgesindeki
varlığında; ırkçı, milliyetçi akımı kullanıyor. Aynı İsrail diğer tarafta “pan Kürtçülük”
sloğanları yükseltiyor. Aynı İsrail bu tarafa dönüp “pan Türkçülük” sloganları veriyor. Aynı
bir başka yerde kalkıyor “pan Azericilik” yapıyor.
Şehid Fahrizade’nin şehadetin de iki nokta var. Belki bunu ilk kez duyuruyoruz. Çok yakın
bir dostum bir gün bana dedi ki: “Şehid Fahrizade’yi vuran kurşunlar nerden geldi biliyor
musun? İnsansız bir hava aracından geldi. O insansız hava aracının üssünü bulduk.
Azerbaycan’dan kalkmıştı. Bunu Azerbaycan devleti hükümeti yaptı demiyorum. Bu
kesinlikle onların işi değil. Ama bu orada bulunan israillilerin işi.”
AZERBAYCAN’DAN KALKIP İRAN NÜKLEER TESİSLERİ ÜZERİNDE
DÜŞÜRÜLEN İSRAL İHA’SI VE AZERBAYCAN SAVUNMA BAKANININ İTİRAFI
İkinci konu benim bizzat yaşayıp tecrübe ettiğim bir olay. Ben İran parlamentosunda
güvenlik komisyon başkan yardımcıydım. İran nükleer Araştırma Merkezi’nin bulunduğu
Natanz’da bir İHA’yı bizim hava savunmamız düşürdü. Bu Helmis türü bir İHA idi.
İran İslami Şura Meclisi beni bu konuyu incelemekle görevlendirdi. İlgili askeri
komutanları çağırdım. Ellerindeki bütün bilgileri getirdiler. Bu olaydan tam yarım saat
önce bir İHA’nın Azerbaycan topraklarından kalkıp Natanz’a doğru geldiğini kaydetmişler.
Sonunda Bu İHA’nın Azerbaycan’dan kalkıp Natanz’a geldiğinden hiç şüphe kalmamıştı.
Nokta olarak bunu tespit ettik. Hangi üstten kalktığını da biliyoruz. Biz her şeyden
vazgeçebiliriz, ama onur ve şerifimizden asla taviz vermeyiz. İran yüksek güvenlik
konseyine bir uyarıda bulundum. “Bu konunun sonuna kadar üzerine gidip
sonuçlandırmazsanız; savunma bakanını buraya çağırır ve mecliste gensoru ile
düşürürüm” dedim.
Böyle bir karar verildi orda. Savunma bakanı ve o istihbarat komutanı olan şahıs özel bir
uçak ile bu uyarımızı Azerbaycan cumhurbaşkanına iletmek üzere Bakü’ye gittiler.
Gidecekler ve bu uyarıda bulunup hiç beklemeden döneceklerdi.
Savunma bakanı dönüp bana şöyle bir rapor verdi. İlham Aliyev bey, savunma bakanı ve
ilgili komutanların bulunduğu bir toplantıda kendisine durumu aktardık. Oradan bize
doğru kalkan İHA ile ilgili bütün bilgi ve belgeleri önüne koyduk. Vurulan
İHA’nınparçalarını topladık. Filistin’de, Lübnan’da düşürülen ihaların parçalarıyla
karşılaştırdık. Düşürülen bu İHA’nın bir israil hava aracı olduğuna hiç bir şüphe
kalmamıştı.
İlham Aliyev’in kendi savunma bakanı o toplantıda kendisine “evet, bu İHA Azerbaycan
topraklarından kalktı” dedi. Bu itiraf üzerine bizim savunma bakanımız; “o halde siz
suçlusunuz ve bunun bir karşılığı olacaktır” dedi. “Bunu söylediğimde İlham Aliyev’in
rengi sarardı. Elleri titredi. Çok öfkeli bir şekilde Azerbaycan hava kuvvetleri komutanına
dönerek bağırdı. Siz mi yaptınız, Bunu” dedi. Azerbaycan hava kuvvetleri komutanı
“hayır biz yapmadık buradaki misafirlerimiz yaptı” dedi. Bunun ardından İran savunma
bakanı Aliyev’e gerekli ultümaton da bulundu. Ve “bunun kesinlikle karşılığı verilecek”
dedi. Beklemeden Tahran’a geri döndüler.
Onlar hemen peşinden Tahran’a geldiler özür dilediler. Bakın bunu İran tarafında
yetkililer kabullendiler. Ama ben bunu asla kabullenemedim. Ama büyüklerime karşı
saygı duyduğum için sustum. Ama kendilerine şu uyarıda bulundum. “Bu bir daha
tekrarlanırsa, orayı biliyorum. Ve orayı yerle bir ederiz” dedim.
AZERBAYCAN HALKININ SİYONİZMİN NECİS VARLIĞINA TAHAMMÜLÜ
OLMAZ
Şunu kimse unutmasın ki; siyonistlerin bir bölgedeki varlığı, o bölgede siyasi, istihbarati,
güvenlik ve askeri yapısı üzerinde kesinlikle kaçınılmaz etkiler bırakacaktır.
Karabağ gibi tertemiz İslam toprağında, siyonistler gibi mundar necis bir varlığını kabul
etmek mümkün mü? Bu bizim için kabul edilir bir şey değil. Azerbaycan’ın gayretli
milletinin böyle bir şeyi sindiremeyeceğini biliyorum. İnanıyorum ki, Azerbaycan halkı,
onurlarının, iffet, izzet ve şereflerinin Siyonistlerin çizmeleri altında iki paralık olmalarına
göz yummayacaktır.
İlham Aliyev bey eğer bu olayı derleyip toparlamayı başaramazsa, siyonistlerin bu
bölgedeki varlığının ateşi sayın Aliyev’in de, ailesinin de eteklerinin tutuşup yanmalarına
neden olacaktır. Ve tarih İlham Aliyev hakkında çok kötü bir yargıda bulunacaktır.