Şiiler Mezhepçilik mi Yapıyor?
Allah’ın adıyla
İki bin bir yılında kurgulanmış “ikiz kule saldırıları”nı kendine dayanak eden dönemin Amerikan Başkanı George Bush İslam coğrafyasına yapacağı istila girişimini “çağdaş Haçlı Seferi başlamıştır” diye deklare etmişti.
Bir sonraki dönemin ABD Dışişleri Bakanı Condelazza Rice ise kısaca BOP diye adlandırılan “Büyük Ortadoğu Projesi”ni şöyle duyurmuştu: “Yirmi iki ülkenin sınır ve rejimleri değiştirerek Ortadoğu’ya yepyeni bir şekil vereceğiz ve yeni bir dünya kuracağız.!”
Afganistan ve Irak işgali ile başlayan bu büyük istila hareketi, “Arap baharı” adıyla Tunus, Libya ve Mısır’da rejim değişiklikleri ve çatışma ortamlarının oluşturulması ile devam etti.
Yüz beş ülkenin birlikte kotarıp başlattıkları Suriye Vekalet Savaşı ve on İslam ülkesinin “halk devrimi”ni bastırmak için Yemen’e savaş açmaları ile istila girişimi doruğa ulaşmış oldu.
İlginçtir, emperyalizm ve Siyonizm İslam coğrafyasını istila ederken bizatihi kendi askeri varlığını kullanmıyor. Bir vekalet savaşı yürütüyor. Bu vekalet savaşını emperyalizm ve Siyonizm adına üstlenmiş olanlar ise “Vahhabizm” ve ondan neşet etmiş tekfirci örgüt ve yapılar.!
Evet, küresel istikbarın yani emperyalizm ve siyonizmin elindeki en önemli silah “tekfircilik ve mezhepçilik”tir. Küresel istikbar, tüm gücüyle bu alana yatırım yapıyor. Küresel istikbar yüzyılların deneyimi ile şunu biliyor ki; “İslam coğrafyasına sulta kurabilmenin yegane yolu Müslümanları “vahdet”ten uzaklaştırıp tefrikaya duçar etmektedir. Ve Müslümanların “vahdet”ine engel olmanın yegane yolu da “tekfircilik ve mezhepçilik”i hortlatmaktır.
Küresel istikbar, mezhep fitnesini uyandırabilmek için elindeki sınırsız sermaye ve medya gücünü kullanarak akla hayale gelmez fitne, fesat, hile ve desise planlıyor.
Küresel istikbar ve onların İslam toplumlarındaki uzantılarının mezhep fitnesini uyandırmak için dillerine pelesenk ettikleri bir iddia var: “Şiiler, mezhepçilik yapıyor! Şiiler, sahabeye bilhassa halifelere ve ümmülmüminin Aişe’ye lanet ediyorlar, küfrediyorlar!”
Cenab-ı Allah, Kur’an-ı Kerim’de buyuruyor ki: “Ey iman edenler! Eğer bir fâsık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.”
Öyleyse şimdi samimiyet ve cesaretle soralım ve ardından cevap arayalım: “Gerçekten Şiiler mezhepçilik yapıyor, Ehl-i Sünnet’in kutsallarına ve bilhassa sahabeye, halifelere ve Hz. Peygamber (s.a.a)’in eşlerine dil uzatıyor, (haşa) lanet okuyor ve küfrediyorlar mı?”
İnsaf sahibi her akıl ve vicdan şunu kabul etmektedir ki, bir mektebin genel kanaatini öğrenmek için o mektebin öncüllerine kulak vermeliyiz. Bu genel geçer ilkeden hareketle bizler de sorumuzun doğru ve kamil cevabı için çağdaş Şii ulema, kanaat ve siyaset önderlerine kulak vermeliyiz. Bakalım Şii ulema ve önderler bu konuda neler söylemişler:
Şii dünyanın çağdaş büyük ulemalarından taklit mercii Ayetullah Vahit Horasani’nin konuya dair görüş ve fetvası şöyledir: “ Ehl-i Sünnet’in mukaddesatına hakaret etmek caiz değildir!”
Ayetullah Mekarim Şirazi ise şöyle buyurmuşlardır: Ehl-i Sünnet’in kutsallarına hakaret caiz değildir! Herkese apaçık yolu gösteriyoruz ve herkesi bu yola çağırıyoruz!
Irak halkının büyük önderi Ayetullah Sistani: “Sahabeye hakaret ehli beytin sözlerine muhalefettir. Bizim vahdet ve birlikteliğe davetimiz sağlamdır. Ben defalarca söyledim ve söylüyorum ki Sünnilerin kardeşimiz olduğunu söylemeyin, bilakis onlar bizim özümüz ve canımızdır!” buyurmuşlardır.
Hayatını İslam’a ve siyonizm ile mücadeleye adamış rahmetli Lübnanlı alim Ayetullah Muhammed Fadlullah: “Biz, Şii Müslümanların projelerinin Ehl-i Sünnet kardeşlerinden farklı olmasını kabul etmiyoruz. Çünkü biz büyük İslam davasını kucaklayan bir İslam projesinin varlığının farkındayız.” buyurmuşlardı.
İslam dünyasında büyük bir şöhret ve ağırlığa sahip Lübnan Hizbullah Hareketi lideri Hasan Nasrallah’ın ise konuya dair görüşleri şöyledir: “Sünni kardeşlerimizin sembollerine dil uzatmak haramdır! Bunun yanı sıra Peygamberin hanımının şerefine leke sürülecek bir şekilde itham edilmesi de haramdır!”
Irak Sadr Hareketi’nin öncüsü Mukteda Sadr ise: “Mezhepçiliğin tırmandırılmasına vesile olacak her gelişme reddedilmelidir!” diyerek mezhepçiliği ve diğer mezheplerin kutsal ve sembollerine hakaret ve küfürden beri olduğunu belirtmiştir.
İran’ın bir önceki Cumhurbaşkanı Ahmedinejat ise: “Türkiye ve İran el ele verirse tüm bölgesel sorunlar çözülür. Eğer bu teklifim gerçekleşmezse her iki ülke de zarar görecektir. Zira “küresel emperyalizm ve gasıp siyonizm”in sadece bir ülke için değil bölgedeki tüm ülkeler için planları vardır.” diyerek vahdet ve birliğin önemine bilhassa da Türkiye-İran işbirliğine en üst düzeyden işaret etmişti.
Şii dünyanın en öncül ve sembol isimlerinin “mezhepçilik, sahabe ve diğer kutsallara hakaret”le ilgili görüş ve fetvaları böyle. Ama burada görüşlerine en fazla kulak vermemiz ve sözlerini dakik bir şekilde analiz etmemiz gereken iki büyük şahsiyet daha var. Bunların birincisi İslam İnkılabı’nın kurucu önderi İmam Humeyni (r.a) ve diğeri ise şu an İslam İnkılabı’na öncülük etmekte olan Rehber Seyyid Ali Hamaney (r.a)’dir. Zira bu iki şahsiyetin görüşlerinin Şii dünya üzerindeki belirleyicilik ve etkinliğinin çapı reddedilemeyecek bir büyüklüktedir.
Tefrika “şeytan”dan, birlik ve vahdet-i kelime “Rahman”dandır. Buyurarak vahdetin önem ve kaynağını gösteren İslam İnkılabı’nın kurucu önderi İmam Humeyni (r.a): “Biz kendi aramızda namazda elimizi şöyle bağlayalım böyle bağlayalım diye tartışıp dururken düşman gelip o elleri kesiyor.” Ve yine: “İslam ülkelerinde, kirli eller, Şiiler ve Sünniler arasında ihtilaf yaratıyorlar. Bunlar ne Şii ne de Sünni’dirler. Bunlar emperyalizmin elleridir. İslam ülkelerini ellerimizden almak istiyorlar.” Buyurarak “vahdet”in önemi ve “mezhepçilik” fitnesinin kaynağını göstermiştir. Yüce İmam (r.a): “İslam’ın, Kuran-ı Kerim ve şanı yüce Peygamberimizin asıl düşmanı Amerika ve onun şirret çocuğu İsrail’dir!” buyurarak İslam ümmeti için esas tehdit ve tehlikenin üzerindeki perdeyi de kaldırmıştır.
İmam Humeyni Şii-Sünni tüm Müslümanlara ortak bir çağrı ve vasiyet olarak şöyle buyurmuşlardır: “Benim bu çağdaki Müslümanlara tavsiyem şudur: Egemen güçlerin komplolarına tepki gösterin, birlik ve beraberliğinizi mümkün olan her yolla güçlendirerek kafirleri ve münafıkları umutsuzluğa düşürün. Ateşli ve ateşsiz silahlarınızı, yani kalem, söz ve makineli tüfeklerinizin namlusunu birbirinize değil, insanlık düşmanlarına ve onların başında gelen Amerika’ya çevirin! Ne kadar feryadınız varsa hepsini Amerika’ya yöneltiniz! Eğer vazifenizi tam olarak yerine getirirseniz ki; bu da katil Amerika ile mücadeledir, o zaman çocuklarımızın zaferi tattıklarını göreceksiniz.!”
İslam İnkılabı Rehberi Seyyid Ali Hamaney, sahabe ve Ehl-i Sünnet’in mukaddesatına hakaret ile ilgili olarak açık ve kesin olan şu fetvayı vermişlerdir: “Müminlerin anneleri olan Hz. Peygamber’in eşleri ve Ehli-i Sünnet ’in sembol isimleri hakkında aşağılayıcı, hakarete varan ifadelerin kullanılması haramdır!”
“Şia ve Sünni bahaneleri ile vahdeti baltalayanlar, düşmanların uşağı ve İslam düşmanıdır” sözleri ile mezhepçiliğin İslam için ne türden bir ihanet olduğunu ortaya koyan İslam İnkılabı Rehberi Seyyid Hamaney ise bir başka sözünde:
“Her kim başka fırkanın kutsallarına ihanet ederse, eğer öfke ve ihanetle başka fırkaya davranırsa vahdete darbe vurmuştur. Her kim olursa olsun!” buyurmuşlardır.
Rehber Seyyid Hamaney, bir başka sözlerinde “mezhepçilik” fitnesinin ne manaya geldiğini: “Mezhebi ihtilafları körüklemek, düşmanın kılıcını keskinleştirmektir” buyurarak ortaya koymuştur. Rehber Seyyid Hamaney, “mezhep-vahdet” çizgisinin nasıl çizilmesi gerektiğini de şöyle ifade etmişlerdir: “İslami vahdetin anlamı açıktır. Kastedilen mezheplerin tek mezhepte toplanması değildir. Var olan mezheplerin her biri kendi alanlarında sıradan işlerini yapsınlar; ama birbirleri ile ilişkilerini iyileştirsinler.”
Sorunun kaynağı ve çözüm yolunu mutlak bir şekilde ortaya koyan Rehber Seyyid Ali Hamaney’in şu yüce sözleri ile bitirelim: “Şia ve Sünni arasındaki ihtilaf, Amerika’nın hedefidir, küresel sultaların hedefidir ve onların kukla hükümetlerinin hedefidir. Sizin bütün çabanız İslami vahdeti ve bütünlüğü mümkün olan her şekilde korumak olsun! Üç temel önceliğimiz: Vahdet, Filistin meselesi ve öz Muhammedi İslam’ın tanıtılması olmalıdır..!
https://irangercekleri.com/islami-birlik-ve-vahdetin-alanlari-2/