KaynaklarMakaleler

Ölüm: Yeniden Doğuş!

Üstat Seyyid İbrahimiyan: İmam Hüseyin (a.s) buyuruyor ki: Ölüm hakkında beş hakikat vardır:

Ey insanlar! Ölüm, hayatınızın sonu değil, bilakis başlangıcıdır. Ölüm, hayatınıza son vermez; sizi diriltir. Yokluk değil, sonsuzluktur.

Ne yazık ki bu hakikati insanlar görmezden gelirler. İslam’a göre biz insanlar birbiri ardınca altı âlemi geride bırakırız:
Önce Zer (zerreler) âleminde idik. Sonra babalarımızın sulbünde nesiller âlemine, sonra analarımızın rahim âlemine girdik, sonra da dünyaya geldik. Ardından berzah âlemine (kabir), oradan da ahiret âlemine gideceğiz.

O halde biz gitmek için değil, kalmak ve sonsuzluğa katılmak için geldik. O halde ölüm diye bir şey yok.

İmam Hüseyin (a.s) buyurur ki “Sizler bir evrenden başka bir evrene geçeceksiniz.”

O halde bunda korkulacak bir şey yok. Sadece bir yerden başka bir yere geçiş var. Nasıl başka âlemlerdeyken dünya âlemine gelmişsek bu âlemden de başka bir âleme gideceğiz. Buradan berzaha, oradan da ahirete… Demek ki bizler birbiri ardınca âlemleri geride bırakmış oluyoruz. O halde kendisinden korksak da korkmasak da ölüm diye bir şey yok.

Bu yüzden İmam Hüseyin (a.s) buyuruyor ki: Siz eğer berzah âlemindeki olağanüstü imkânları ve gariplikleri görseniz, asla dünyaya tekrar dönmek istemezsiniz!

O kadar güzel ve gizemli, o kadar sınırsız ve sonsuz ki şu doyumsuz insanı ancak o doyurabiliyor. Dolayısıyla da insanoğlu tekrar dünyaya dönmek istemiyor. Çünkü dünya sınırlı, ama biz insanlar sınırsız varlıklarız. Sınırlı bir dünya, sınırsız olan bizleri doyuramaz. Biz sınırsızları ancak sonsuzluk doyurabilir. O da berzah ve ahiret âlemleridir.

İşte tüm bunlar 1. hakikattir. Yani ölüm, insan hayatının sonu değil, başlangıcıdır. Yeniden doğuştur.

İkinci hakikate gelince…

İmam Hüseyin (a.s), 2. hakikat hakkında şöyle buyuruyor:

-Sizler ölümü tadacaksınız!..

Yani ölümü tadacak ve onu yok edecek olan sizlersiniz. O sizi yok etmeyecek. Bir bardak su içtiğinizde suyu tadan ve onu yok eden sizler oluyorsunuz. Dolayısıyla siz suyu yok ediyorsunuz, o sizi değil. O yüzden İmam (a.s) “Ölümü tadacak olan sizlersiniz ve siz onu yok edeceksiniz” buyurmuştur.

“Her nefis ölümü tadacaktır” ayetine istinaden bunu söylemiştir. Yani “Her ölüm nefisleri/ insanları tadacaktır” diye bir ibare yoktur. Nitekim bize söyledikleri şudur: Bir kez ölümü tadın, artık ölüm diye bir şey görmeyeceksiniz. Bir kez onunla karşılaştık mı sonsuzluğa geçiş yapacağız. Artık ölüm bize gelmeyecek. Sonsuz olacağız. İşte bu, ikinci hakikat idi…

Üçüncü hakikat için de şöyle buyurmuştur: “Ölüm, varlıksal bir eylemdir, yokluğa dayalı değildir.”

Bunu söylerken de şu ayete istinat etmiştir: “O’dur ölümü ve hayatı yaratan…”

Yani Yüce Allah nasıl hayatı ve varlık âlemini yaratmışsa, ölümü de öylece yaratmıştır. Ölüm de Allah’ın yarattığı şeyler arasındadır. Tıpkı hayat gibi. Demek ki yokluğa dayalı, yokluğa yönelik bir eylem değil bu…

Aslında bu, tam da bizim zihnimizin ve algımızın tersine bir şey. Biz insanlar ölümü yokluk sayarız. Oysaki onu Allah yaratmıştır. Allah yarattığına göre ölüm de varlık aleminin parçalarından biridir. Yaratılma imkânına sahiptir. Bu yüzden de Allah “Ölümü yarattım” demiştir. Yaratıldığına göre varlıktır ve yokluk olması mümkün değildir. Nitekim büyük filozoflar da “Eğer Allah ölümü yaratmasaydı hayat da olmazdı” demişlerdir.

Dördüncü hakikate gelince; İmam (a.s) şöyle buyurmuştur: Ey insanlar! Sizler tabiat âlemindesiniz, ama oraya ait değilsiniz!

Yüce Allah milyarlarca şey yaratmış ve tabiata mal etmiştir ama bunlardan sadece biri oraya ait değildir. O da insandır. Çünkü insan melekut alemine aittir. Melekut âleminden seyrederek tabiat âlemine iniş yapmışsa da daha sonra tekrar geldiği yere geri dönecektir. Burada birkaç gün, birkaç gece geçirmesi, sonra da ait olduğu yere dönmesi gerekmektedir. O halde bizler yukarıya aitiz, aşağıda kalıcı değiliz, oraya gideceğiz.

Madenler, otlar, çimenler, hayvanlar vs. doğaya ait olabilir, ama sen, insan olarak buraya ait değilsin. Sen, varlıkların en kıymetlisi, en üstünüsün. Yeri geldiğinde Allah’ın yeryüzündeki temsilcisi olan bu insan, tabiat alemine ait olamaz. Onun yeri yücelerdir.

Bütün varlıklar tabiatta dünyaya gelmiş, tabiatta yeşermiş ve tabiatta yetişmişlerdir. Burada ölecekler ve geriye onlardan bir eser kalmayacak. Ama sadece bir varlık var ki burada yaşamasına rağmen buraya ait değildir. O da insandır.

Burası bizim vatanımız değil. Bizler bu âlemde gurbetteyiz. Yabancıyız. Zavallıyız. Bu yüzden yalnızlık hissediyoruz. Kendimizi gurbette sanıyoruz.

Bazen insan, dünyevi birçok şeyden faydalanmasına, onlarla iç içe olmasına rağmen yine de bir tür eksiklik ve bir tür yalnızlık hisseder. Tok olmaz, doyuma ulaşmaz. Yabancılık çeker.

Tüm bunların sebebi nedir sizce?
Sebebi şu ki: Yani ey insan! Farkına var, sen buraya ait değilsin! Yukarı çıkacaksın! Boş yere buraya bel bağlama!

Tabiatın eline düşmemiz, ona tutsak olmamız ve buradan da geçip gidecek olmamız 4. hakikat idi.

İmam Hüseyin (a.s) buyuruyor ki: 5. hakikate gelince… Bu gerçekleri bildiğiniz halde ondan korkuyor ve çekiniyor olmanızdır. Hani siz insanlar korkmamanız gereken ölümden korkuyorsunuz ya… Korksanız da korkmasanız da olmayan bir ölümden (yokluktan) çekiniyorsunuz ya… Bu çekince ve korkunun sebebi nedir, biliyor musunuz?

Sizin ölümden korkmanızın sebebi üç şeydir:

1-Ölümün hakikatini bilmiyorsunuzdur: Bunu bilmediğiniz için korkmakta haklısınız. Bilseydiniz asla ölümden korkmazdınız.

2-Dünyaya aşırı derecede bel bağlamışsınızdır: İnsan ne kadar kendini dünyaya kaptırırsa ölümden de bir o kadar korkar. Güçlü bir yara bandını düşünün. Onu alır da tüyü olmayan bedeninizin herhangi bir yerine yapıştırırsanız, çıkarırken asla zorlanmazsınız. Çok kolay çıkar. Ama tüylü bir bölgenize yapıştırıp çektiğinizde canınız yanar. Dünyayla içli dışlı olmak, ona bağlanmak işte böyledir. Eğer bağlanmışsanız, ayrılırken canınız yanar. Zorlanırsınız. İstemezsiniz. Korkarsınız. “Her an her şey olabilir” diye düşünürsünüz.

3-Uzun bir yolculuğa çıkacağınızı bildiğiniz halde kendinize yol azığı hazırlamamışsınızdır: Böyle olunca tabii ki korkarsınız. Tıpkı bir taksi şoförü gibi… Mesela, ülkenin bir ucundan öbür ucuna yolculuk edecek, ama kullanacağı araba arızalı ve bakımsız… Yol uzunken böyle bir arabayla yolculuk yapmaya kalkışırsanız tabii ki korkacaksınız. Çünkü her an yolda kalma riskiniz vardır ve bu gerçekten kaçmanız imkânsızdır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Başa dön tuşu