Hz. Zeynep Kimdir?
Bu nasıl bir ilgidir? Bu nasıl bir teslimiyettir? Bu nasıl bir maneviyattır?…
İslam dünyasında insaniyet erdemler açısından birbirlerine bu kadar benzeyen başka bir ana kız dünyaya gelmemiştir. Dünya kadınlarının hanımefendisi Hz. Zehra (s.a) ve Kerbela kahramanı Hz. Zeynep tarih boyunca eşine rastlanmayan örnek bir ana-kızdır.
Bu iki yüce kadının üstünlükleri iki yönlüdür.
1-Soy bakımından
2-Takva bakımından
Soy bakımından
Soy açısından Hz. Zehra Hatem-ül Enbiya Hz. Muhammed’in (s.a.a) kızı idi. Hz. Zeynep ise vasilerin efendisi, Allah’ın yenilmeyen aslanı Hz. Ali’nin (a.s) kızıdır. Hz. Fatıma’nın annesi müminlerin annesi Peygamberin en sevili eşi Hz. Hatice’dir. Hz. Zeynep’in annesi ise çmmü Ebiha Hz. Zehra’dır. Hz. Zehra (s.a) Peygamberin terbiyesi altında büyümüştü. Hz. Zeynep ise Allah’ın velisi, Hz. Muhammed’in varisi ve nefsi olan Hz. Ali’nin terbiyesi altında büyümüştü. Hz. Zehra’nın Hasan ve Hüseyin adında iki oğlu vardı. İkisi de Allah yolunda şehit oldu. Hz. Zeynep’in de Avn ve Muhammed adında iki oğlu vardı ve her ikisi de Aşura günü canlarını Allah yolunda kurban etti.
Takva bakımından
İlim ve amel, iki kanat gibidir. Bu iki güç kimde daha fazla olursa onun fazileti, büyüklüğü de daha fazla olur. Elbette ilminde bazı dereceler vardır. İlimden maksat İlm’ul-Yakin ve Hakk’ul-Yakin derecelerini kapsayan yakin derecesidir. Hz. Zeynep, (s.a) annesi Hz. Zehra (s.a) gibi yakin’in en üstün derecesinde yer almaktadır.
Ameli güç ise, insanın fiillerinin ilimle olan mutabıktır. Yani ilmin amele dökülmesinde nefsanî olgunlukları ortaya çıkar. çrneğin ibadet ve ubudiyet alanında İlm’ul Yakin’in artması halinde kalbin Allah’a karşı olan tevazu ve huşusu da artacaktır. Hz. Zehra’nın (s.a) ibadeti konusunda bize ulaşan rivayetlerin aynısı Hz. Zeynep için de nakledilmektedir. “Reyahin-i şeria” adlı eserde şöyle nakledilmiştir:
“Zeynep, ömrü boyunca gece namazını ve gece uyanıklığını hiçbir zaman terk etmedi. Hatta on bir Muharrem gecesi tüm o üzüntü ve kedere, bedenindeki eleme, karşılaştığı musibetlere rağmen imam Seccad’ın rivayet etiğine göre o gece namazını kılmaktan geri durmamıştır.”
İmam Seccad şöyle buyuruyor:
“Halam Zeynep, gece namazını oturarak kıldı.”
Diğer bir rivayetinde ise; “Halam Zeynep, Kerbela’dan şam’a gelinceye kadar bile nafileleri terk etmedi.” diye buyuruyor.
Yine bir başka rivayette İmam Hüseyin (a.s) kız kardeşi Zeynep’le vedalaşmaya geldiğinde şöyle buyurduğu kaydedilmiştir:
“Ey kardeşim, beni gece namazında anmayı sakın unutma!”
Sabır, ilmin bir parçasıdır. Sabrında dereceleri vardır. Sabrın yakin derecesi ne kadar çoksa sabır da o denli çoktur.
Hz. Zeynep’in hem ilmi hem de ameli çok yüce bir derecede idi. Hz. Zeynep’te var olan sabrın âlem de bir benzeri yoktur. Hz. Hüseyin’in mukaddes mekânını ziyaret esnasında “Senin taşıdığın sabırdan dolayı semadaki melekler bile hayretler içine girmektedirler.” sözünü, Hz. Zeynep (s.a) içinde söylesek yeridir.
Hz. Hüseyin’in (a.s) ilahi vazifesi Aşura günü sona erdi. Ya Hz. Zeynep’in görevi? O’nun görevi de Aşura günü sona erdi mi acaba? Onun Aşura’nın akşamı omuzlarında taşıdığı yükü bir düşünün. Gördüğü o sahneler, sıkıntılar, acı ve elemleri bir hayal edin.
Aşura’dan bir sonraki gece nasıl bir hengâme ile karşı karşıya idi. Açlık, susuzluk, yağmalama, eziyet, işkence, ıssız bir çölde korkudan sağa sola kaçışan çocukları bir arada tutma çabası kısaca o esaret sahnesini bir tasavvur edin.
Evet, Hz. Zeynep’i tüm bu olaylarla birlikte değerlendirin. Allah, O’na nasıl bir ruhi kuvvet ve iman vermiştir ki ilmin yansıması olan amel, aynı çizgide tezahür etmiştir?
Hz. Zeynep’in (s.a) sahip olduğu kalbi iman derecesinde bir benzeri olmadığı için o imanın gerekleri konusunda da benzeri yoktur. Hz. Zeynep’in manevi makamını anlayabilecek kim var?
Hz. Zeynep’te gerçek zühdü arayın
Eğer Hz. Zeynep’in sabrını bir kenara bırakacak olursak, onun başka üstünlüklerini göreceğiz. çrneğin Hz. Zeynep’in zühd’ü. Hz. Zeynep’in zühdü de ameli güce yöneliktir.
Gerçek zühd, insanı Allah’tan haricinde her şeyden ve herkesten koparır. Kalbinin ilgisini sadece Allah’a yöneltir. Allah’ın sevmediği nefsani istek ve arzuları bir kenara iter. “Ben” ve “Benliği” ortadan kaldırır. İlahi olan bir şeyde dünyalık olan şeyleri aratmaz. Tabi burada zahidin dünyayı istememesi anlamında değildir. Dünyayı gerektiği kadarıyla talep etmektir. Zahitlik kalbi bir şeydir, bu ise Allah’tan başka her şeye karşı göz kapamak anlamındadır.
Allah’tan başkasına gönül bağlamamak, ahreti dünyaya tercih etmek, Allah için nefsi arzu ve isteklerden vazgeçmektir. Zühdün en yüce makamı, Nübüvvet ve imamet makamına hastır. Yani peygamberlik ve imametin şartlarından biri de zahit olmaktır. Ondan sonraki derecesi Allah’ın veli kulları ve dostlarına yöneliktir. Hz. Zeynep’in manevi makamından bizler pek haberdar değiliz ama sahip olduğu zühd makamından nasıl bir şahsiyet olduğunu anlıyoruz.
Dünyalık istek ve arzulardan uzaklaşmak
Hz. Zeynep, cömertlik ve kerem okyanusu olan eşi, koruyucusu Abdullah bin Cafer’in evinde yaşıyordu. Abdullah, Medine’nin zengin ve büyük tüccarlarındandı. Sahip olduğu servet, Peygamberin kendisi hakkında yaptığı bir duanın hâsılıydı. Babası Cafer-i Tayyar şehit edilince Peygamber (s.a.a) Cafer’in çocukları hakkında Allah’tan bağışlanma ve lütuf dileğinde bulunmuştu. Bir keresinde Abdullah’ın yaptığı bir davranıştan dolayı Allah Resulü, “Allah’ım bu davranışını mübarek kıl. Abdullah bin Cafer’e, yaptığı bu davranışından dolayı bereketini bağışla” diye buyurdu.
Peygamberin duasının bereketiyle Abdullah, zamanının en meşhur zenginlerin arasına girmişti. Abdullah zenginliği kadar cömertlikte de nam sahibi idi. Evinin kapısı her zaman açık, fakirlerin, güçsüzlerin ve muhtaçların daimi bir uğrak yeri olmuştu.
Hz. Zeynep saltanat gücünü elinde bulunduran böyle bir evde yaşıyordu. Kendisinin rahatı için köleler, hizmetçiler, cariyeler her an hazır beklemekteydi. Hz. Zeynep (s.a) hiçbir sıkıntı ve kederinin olmadığı bir evde yaşıyor. Ama Hz. Hüseyin’in (a.s) yola koyulma haberini duyunca bütün rahatlık ve güzellikleri terk edip kendisini sıkıntı, elem ve musibetler okyanusuna atıveriyor. Bu nasıl bir zahitliktir? Eğer Hz. Zeynep (s.a), karşılaşacağı zorlukları bilmiyor olsaydı bu konu o kadar önemli olmazdı. Fakat Medine’den gizlice ve endişe içinde çıkmaları bekleyen tehlikelerin habercisiydi.
Kısacası, Abdullah gibi birisinin eşi olan Hz. Zeynep’in (s.a) onca servet ve rahatı bırakıp belaların içine bile bile dalması, esaret ve şehadetin olduğu bir mekâna doğru yola çıkması, çöllerde perişan bir halde gezmesi, yolculuğun zahmetlerine, onca musibetlere katlanmasının sebebi neydi?
İbn-i Abbas’ın Hz. Zeynep’i engellenme çabası
İbn-i Abbas, İmam Hüseyin’in önüne geçerek şöyle dedi:
“Mademki sen gitmek istiyorsun, o halde bırak Zeynep kalsın. Onu götürme.”
Hz. Zeynep şöyle dedi: “Ey İbn-i Abbas! Sen benim ve kardeşim Hüseyin arasına bir ayrılık mı koymak istiyorsun?”
Allah-u Ekber, bu ne büyük bir cesaret! Bütün rahatlık ve huzuru bırakıp bela, acı, elem ve esaret dolu bu çölde kendinden geçmek de neyin nesidir? Akıllar şaşar bunun karşısında. Bu nasıl bir ilgidir? Bu nasıl bir teslimiyettir? Bu nasıl bir maneviyattır? Yüce Allah’la nasıl bir irtibattır bu?
Peygamber (s.a.v) ve imamda var olan maneviyatın aynısı Hz. Zeynep’te de mevcuttur. Evlatlarını Allah yolunda kurban ediyor. Ama bundan daha yüce olanı cömertlik ve kerem konusudur.
İnsanlığın fazilet ve erdemlerinden olan cömertlik ve kerem, Peygamber ve imamda en yüksek derecede mevcuttur. İmana sahip olan herkeste cömertlik ve keremden bir parça bulunur. Hz. Zeynep’teki (s.a) cömertlik en yüce derecede idi. Kardeşi Hz. Hüseyin’de olan cömertlik ve keremin Hz. Zeynep’te de vardı.
Cömertlik ve kerem, bağışlama ve affetme, gönülden çıkarıp atma ve sadece Allah yolunda Allah için vermektir. Akıl ehli, mal mı daha önemlidir yoksa evlat mı sorusuna karşılık; evlat daha değerlidir der. Gönlün meyvesi, ömrün neşesidir. Hz. Zeynep (s.a), servetinden geçmekle kalmadı belki iki göz nuru olan evlatları Avn ve Muhammed’i de Allah yolunda verip, Hz. Hüseyin’e (a.s) feda etti.
Ali Ekber için ağıt yakıyor ama…
İnsanın, Hz. Zeynep’in hayatından çıkarabileceği bir başka önemli nükte O2nun temiz bir nur olduğudur. Olayı duymuşsunuzdur: Hz. Zeynep’in (s.a) iki göz nuru, tek varlığı olan iki oğlu Avn ve Muhammed savaş meydanına gidiyorlar ve şehit oluyorlar. Hz. Hüseyin (a.s) onların cansız bedenlerini çadıra doğru getirince Hz. Zeynep kendi çadırından hiç çıkmadı. Fakat aynı Zeynep Hz. Hüseyin’in oğlu Ali Ekber’in bedeni üzerinde acı çığlıklar atıyor, ağlıyordu. Sanki kendi çocuğuymuş gibi, Ali Ekber’in annesiymiş gibi ağlıyordu.
O Zeynep mi, bu Zeynep mi? Ben şaşıyorum nasıl tarif edeyim bunu? Kendi evlatlarının ölüsü üzerine niçin gelmediği? Bunun cevabı bu şaşırtıcı davranışıyla belli olmuyor mu?
Halis ameli önemli görmüyor
Burada iki konu ön plana çıkıyor:
Birincisi; Zeynep’in bu davranışı O’nun sonsuz derecedeki samimiyetini ve halis niyetini ortaya çıkarıyor. Davranışı halisane bir şekilde (samimi olarak) Allah rızası içindi. Allah yolunda bir adım atan kimsenin, amelini hiç görmemesi ve nefsini ön plana çıkarmaması onun samimiyetinin neticesidir. Hz. Zeynep’in bu davranışı samimiyetinin tecellisidir. İki göz nurunu kaybetmiş fakat çadırından çıkmıyor, inleyip ağlamıyor, yardım dilemiyor. Yani Allah yolunda verdiği şeyin önemli olmadığını söylüyor.
İkincisi; Zeynep sahip olduğu bu samimiyetle birlikte başka bir üstün sıfata da sahipti. Bu sıfat, bağışlama hayâsı olarak adlandırılır. Bu da çok hayret verici bir özelliktir. Bağışlayan biri bağışlayıcı (kerim) olduğu için yaptığını çok küçük görür. Alçak gönüllülük ve tevazu onun nefsindedir.
Hz. Hüseyin’in (a.s) dört bin dirhemi fakirlere dağıttığını ve az oldu diye utandığını duymuşsunuzdur. İşte bu, “bağışlama hayâsı”dır. Biri, verdiği kara parayla bin bir minnet eder. Bu cimriliktir, sahibini alçaktır ve rezil eder. Cömert olan her şeyin en fazlasını bağışlar, her şeyin en değerlisini verir bunu yaparken de hiçbir şey vermemiş gibi hayâ eder.
Hz. Zeynep (s.a) de iki evladını vermesine rağmen hayâ ediyor. “Ne yazık ki Hüseyin’in yolunda gereği gibi bir hizmet yapamadım, bir iş yapamadığım dost karşısında başı dik nasıl durabilirim?” diyerek utangaçlık ve hayâsını belirtiyor.
Fakat Hz. Hüseyin’in oğlu Ali Ekber’e karşı şefkatle yaklaşıyor. Burası, sevgi ve şefkat yeridir. çyle çok sevgi ve şefkat gösterdi ki Hz. Hüseyin onu Ali Ekber’in ölüsü üzerinden zor kaldırabildi.
Burada Hz. Zeynep’in (s.a) sahip olduğu bir başka üstünlüğü göze çarpıyor. Hz. Zeynep’in merhamet ve şefkati. Hz. Zeynep (s.a), kardeşi Hüseyin’e dert ortağı oluyor ve
Aşura gecesi şöyle buyuruyordu:
“Ah keşke, kardeşimin yerine benim öldürülmemi kabul etselerdi.”
Allah’tan Hz. Zeynep’e (s.a) verilmiş olan üstün özelliklerden bizlere de bağışlamasını, bu iki âlemin değerli insanının bereketinden bize de nasip etmesini diliyorum.