İnsanlar “kader” konusunda üç düşünceye sahiptirler: “Allah Azze ve Celle’nin insanları günah işlemeye mecbur ettiğini iddia eden kişi. Bu kişi hakikaten verdiği hükümle Allah’a zulmetmiş ve kâfir olmuştur. İşlerin insanların ihtiyarına bırakıldığını iddia eden kişi. Bu kişi hakikaten Allah’a hükümranlığında hakaret etmiş ve kâfir olmuştur. Allah’ın kullarına güç yetirebilecekleri şeyleri yüklediğine ve güç yetiremeyecekleri şeyleri yüklemediğine ve her ne zaman iyi işler yapsalar Allah’a hamd ederler ve her ne zaman bir kötülük yapsalar Allah’tan bağışlanma dilerler, düşüncesinde olan kişi ise işte bu kişi kâmil Müslüman’dır.”
(1)… İbrahim b. Ömer el-Yemanî, Ebu Abdullah’tan (İmam Cafer Sadık aleyhi selâm) şöyle rivayet etmiştir:
“Hiç kuşkusuz Allah Azze ve Celle, varlıkları yarattı ve onların hangi akıbete varacaklarını bildi. Sonra onlara bir takım emirler ve yasaklar yöneltti. Onlara emrettiklerini yerine getirebilmeleri için bir yol ve yasakladıklarını yapmamaları için de bir yol da var etti. Dolayısıyla bir yolu tutmaları veya terk etmeleri mutlaka Allah’ın izniyle olur.”
(2)… Hafs b. Kürdîn, Ebu Abdullah’tan (İmam Cafer Sadık aleyhi selâm) şöyle rivayet etmiştir:
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve âlihi) buyurdu ki: “Allah Tebareke ve Teâlâ’nın kötülüğü ve çirkin hayâsızlığı emrettiğini iddia eden kimse, Allah’a karşı yalan uydurmuş olur.
Hayr ve şerrin Allah’ın dilemesi dışında gerçekleştiğini söyleyen kimse Allah’ı egemenliğinden yoksun bırakmış olur. Günahların Allah’ın verdiği gücün etkisi olmadan işlendiğini ileri süren kimse Allah’a karşı yalan uydurmuş olur. Kim de Allah’a karşı yalan uydurursa Allah, onu cehenneme sokar. Allah Azze ve Celle’nin burada buyurduğu gibi: “Bir deneme olarak sizi hayırla da, şerle de imtihan ederiz.” (Enbiya, 35)Hayırve şerden maksat sağlık ve hastalıktır.”
(3)… Yunus b. Abdurrahman, birden fazla kişiden, onlar da Ebu Cafer (İmam Muhammed Bakır aleyhi selâm) ve Ebu Abdullah’tan (İmam Cafer Sadık aleyhi selâm) şöyle rivayet etmişlerdir:
“Allah Azze ve Celle, kullarını günah işlemeye zorlayıp sonra da onları işledikleri bu günahtan dolayı azaba çarptırmayacak kadar kullarına karşı merhametlidir. Allah bir şeyi emrettiği halde o şeyin olmamasından münezzehtir, yücedir.”
Her iki İmam’a soruldu: “Cebir ile kader arasında bir üçüncü şık var mıdır?”
Buyurdular ki: “Evet, göklerle yer arası kadar geniştir.”
(4)… Hişam b. Sâlim Ebu Abdullah’tan (İmam Cafer Sadık aleyhi selâm) şöyle rivayet etmiştir:
“Allah Tebareke ve Teâlâ, insanlara güç yetiremeyecekleri şeyleri yüklemekten yücedir. Allah, saltanatında istemediği şeylerin olmasından yücedir.”
(5)… Hariz b. Abdullah, Ebu Abdullah’tan (İmam Cafer Sadık aleyhi selâm) şöyle rivayet etmiştir:
“İnsanlar “kader” konusunda üç düşünceye sahiptirler: “Allah Azze ve Celle’nin insanları günah işlemeye mecbur ettiğini iddia eden kişi. Bu kişi hakikaten verdiği hükümle Allah’a zulmetmiş ve kâfir olmuştur. İşlerin insanların ihtiyarına bırakıldığını iddia eden kişi. Bu kişi hakikaten Allah’a hükümranlığında hakaret etmiş ve kâfir olmuştur. Allah’ın kullarına güç yetirebilecekleri şeyleri yüklediğine ve güç yetiremeyecekleri şeyleri yüklemediğine ve her ne zaman iyi işler yapsalar Allah’a hamd ederler ve her ne zaman bir kötülük yapsalar Allah’tan bağışlanma dilerler, düşüncesinde olan kişi ise işte bu kişi kâmil Müslüman’dır.”
(6)… Muhammed b. Aclan, Ebu Abdullah’tan (İmam Cafer Sadık aleyhi selâm) şöyle rivayet etmiştir:
İmam Cafer Sadık’a (aleyhi selâm), “Allah her şeyi kullarına mı bırakmıştır?” diye sordum. İmam şöyle buyurdu: “Allah her şeyi kullarına bırakmayacak kadar yücedir, kerimdir.” “Peki, Allah kullarını işledikleri fiillere zorluyor mu?” dedim. Buyurdu ki: “Allah kulunu bir şey yapmaya zorlayıp, sonra da ona azap etmeyecek kadar âdildir.”
(7)… Süleyman b. Cafer el- Caferî, Ebu’l Hasan Rıza’dan (aleyhi selâm) şöyle rivayet etmiştir:
“İmam Rıza’nın (aleyhi selâm) yanında cebir (zorlama) ve serbestlikten bahsedilince imam şöyle buyurdu: “Size, ona bağlı kaldığınız sürece ayrılığa düşmeyeceğiniz ve kimsenin sizinle baş edemeyeceği bir ilkeyi bildireyim mi?” Biz, “eğer uygun görürseniz!” buyurun dedik. Bunun üzerine şöyle buyurdu: “Allah Azze ve Celle’ye zorla itaat edilmez, baskı sonucu günaha düşülmez. Mülkü içinde kullarını ihmal etmez.
Kullarını sahip kıldığı şeylerin de sahibi O’dur. Onlara verdiği güçler üzerindeki etkin güç O’nundur. Eğer kullar Allah’a itaat etmeye karar verirlerse, Allah onların önüne geçmez, onları engellemez ve eğer kullar isyan etme kararındaysalar dilerse onlara engel olur, dilerse engel olmaz, isyan ederler. Dolayısıyla, onları günaha sokan yüce Allah değildir.” İmam devamla şöyle demiştir: “Kim bu açıklamayı hakkıyla kavrarsa, karşı çıkanları alt eder.”
(8)… Mufaddal b. Ömer, Ebu Abdullah’tan (İmam Cafer Sadık aleyhi selâm) şöyle rivayet etmiştir:
“Ne cebir ne de tefviz (tam serbestlik). Doğrusu, bu ikisinin arasındaki bir çizgidir.”
Dedim ki: “Bu ikisinin arasındaki çizgi nedir?”
Buyurdu ki: “Bunun örneği şöyledir: Bir adamın günah işlediğini görsen, onu bu günahtan alıkoymaya çalışsan; ama o senin nehyetmene aldırmayıp bu günaha son vermezse ve sen de onu bıraksan, o bu günahı işlemeye devam etse, senin uyarını dinlemediği için onu terk etsen, bu senin ona günah işlemeyi emrettiğin anlamına gelmez.”
(9)… Abdusselâm b. Salih el-Herevî Ebu’l Hasan’ın (imam Rıza aleyhi selâm) şöyle dediğini duyduğunu rivayet etmiştir:
“Kim cebre inanırsa, ona zekâttan bir şey vermeyin, şahadetini de kabul etmeyin. “Allah Tebareke Teâlâ, her şahsı, ancak gücünün yettiği ölçüde mükellef kılar.” (Bakara, 286) Ona gücünün üstünde bir yük yüklemez. “Herkesin kazanacağı yalnız kendisine aittir. Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez.” (Enam, 164)
(10)… Hasan b. Ali el-Veşşai, Ebu’l-Hasan er-Rıza’dan (İmam Ali b. Musa aleyhi selâm) şöyle rivayet etmiştir:
İmam’a şöyle bir soru yönelttim: “Allah, işi bütünüyle kullara mı bırakmış, onları tamamen serbest mi bırakmıştır?”
Buyurdu ki: “Allah bundan yüce ve münezzehtir.”
Dedim ki: Peki, insanları günah işlemeye zorlamış mıdır?
Dedi ki: “Allah bu haksızlığı yapmayacak kadar âdil ve hikmet sahibidir.”
Sonra şöyle buyurdu: “Allah Azze ve Celle diyor ki: Ey Âdemoğlu! Ben, senin yaptığın iyiliklere senden daha müstahakkım. Sen, işlediğin günahlara benden daha lâyıksın. Sana bahşettiğim kuvvetle bana karşı çıkarak günah işledin.”
(11)… Mihzem, Ebu Abdullah’tan (İmam Cafer Sadık aleyhi selâm) şöyle rivayet etmiştir:
“İmam Cafer Sadık (aleyhi selâm) bana şöyle buyurdu: “Geride bıraktığın taraftarlarımızın üzerinde görüş ayrılığına düştükleri hususları bana haber ver.” Dedim ki: “Cebir ve tefviz meselesi hakkında farklı görüşleri savunuyorlar.” Buyurdu ki: “Bana neyi soracaksan sor!” dedim ki: “Allah kulları günah işlemeye zorlar mı?” buyurdu ki: “Allah onlar üzerinde, bundan daha kahredicidir.” Dedim ki: “Onları bütünüyle serbest mi bırakmıştır?” Buyurdu ki: “Allah onlar üzerinde bundan daha güçlüdür.” Dedim ki: “Allah hayrını versin, peki bunlardan hangisi doğrudur?” Bunun üzerine elini iki veya üç kere çevirdi, sonra şöyle dedi: “Eğer bu konuda sana cevap verecek olursam, küfre girersin.”
(12)… Hüseyin b. Halid, Ebu’l-Hasan er-Rıza’dan (İmam Ali b. Musa aleyhi selâm) şöyle rivayet etmiştir:
İmam Rıza’ya (aleyhi selâm) dedim ki: “Ey Resulullah’ın oğlu! Babalarınız imamlardan (aleyhimu’s selâm) cebir ve teşbih hakkında nakledilen rivayetlerden dolayı bize cebir ve teşbihe inandığımız nisbeti veriliyor.” İmam (aleyhi selâm) şöyle buyurdu: “Ey İbn Halid! Söyle bakâlim teşbih ve cebirle ilgili rivayetler Peygamber’den (sallallahu aleyhi ve alih) mi daha çok nakledilmiş, yoksa benim babalarımdan mı?
Dedim ki: “Elbette Peygamber’den (sallallahu aleyhi ve alih) nakledilen rivayetler daha fazladır.”
Buyurdu ki: “Öyleyse Peygamber’in (sallallahu aleyhi ve alih) de cebir ve teşbihe inandığını söylemeleri gerekiyor.”
Dedim ki: “Onlar bu hadislerin hiçbirinin Peygamber (sallallahu aleyhi ve alih) tarafından söylenmediğine ve bunların Peygambere atılmış iftiralar olduğuna inanıyorlar.”
Buyurdu ki: “Öyleyse benim babalarım hakkında da; “Onlar bu hadisleri söylememişler, bu hadisler onlara atılmış iftiralardır” demeleri gerekiyor.”
Daha sonra şöyle buyurdu: “Kim cebir ve teşbihe inanırsa kâfir ve müşriktir ve biz dünya ve ahirette ondan uzağız.” “Ey İbn Halid! Cebir ve teşbihle ilgili hadisleri, Allah’ın azametini küçük ve hakir gören “gulat” sınıfı, bizim adımıza uydurmuştur. Kim onları (gulatı) severse bize buğzetmiştir, kim de onlara buğzederse bizi sevmiştir; kim onlarla dost olursa bize düşmanlık etmiş, kim de onlara düşman olursa bizimle dost olmuştur; kim onlarla ilişkiye geçerse bizimle ilişkisini kesmiş, kim de onlarla ilişkisini keserse bizimle ilişki kurmuştur; kim onlara eziyet edip, sıkıntı çıkarırsa bize iyilik etmiş, kim de onlara iyilik ederse bize eziyet edip, sıkıntı çıkarmıştır; kim onlara ikram ederse bize ihanet etmiştir, kim de onlara ihanet ederse bize ikram etmiştir; kim onları kabul ederse bizi reddetmiş, kim de onları reddederse bizi kabul etmiştir; kim onlara ihsan ederse bize kötülük etmiş, kim de onlara kötülükte bulunursa bize ihsanda bulunmuştur; kim onları tasdik ederse bizi tekzip etmiş, kim de onları tekzip ederse bizi tasdik etmiştir; kim onlara bir şey bahşederse bizi mahrum etmiş, kim de onları mahrum ederse gerçekte bize bahşetmiştir. Ey İbn Halid! Kim bizim Şia’mızdan olursa onlardan hiç kimseyi kendisine dost ve yardımcı edinmemelidir.”
https://irangercekleri.com/hz-zeynebin-s-a-sahsiyeti-ve-faziletleri/